Herhangi bir futbolseverden dünyanın gelmiş geçmiş en iyi defans oyuncularını saymasını istesek; hiç şüphesiz verdiği isimlerden biri John Terry olurdu. 1980 doğumlu İngiliz oyuncu, geçtiğimiz aylar boyunca kendine yeni bir kulüp bulamamasının da etkisiyle, 7 Ekim 2018’de emeklilik kararı verdiğini açıkladı.

Yaşayan efsanenin kariyeri boyunca kazandığı başarıları sıralamamız gerekirse; 

 

Kupalar

1x Şampiyonlar Ligi Sampiyonluğu,
1x Avrupa Ligi Sampiyonluğu,
5x Premier League Sampiyonluğu,
4x FA Cup Sampiyonluğu,
3x İngiliz Lig Kupası Sampiyonluğu,
4x İngiliz Süper Kupa Sampiyonluğu.

 

Kişisel Ödüller

3x UEFA Yılın Kulüp Defansı,
1x PFA İngiltere Yılın Oyuncusu,
5x FIFPRO Dünya’nın En İyi Onbirinde Yer Alma
1x 2006 Dünya Kupası All-Star Kadrosunda Yer Alma

 

Yukarıdaki başarılarına ek olarak yıllarca efsanesi olduğu Chelsea’nin ve İngiltere Milli Takımı’nın kaptanlık rolünü üstlenen Terry, Chelsea forması ile 500 kez maça çıktı ve bunu başaran 5. futbolcu oldu. Ayrıca kulübün en çok skor kaydeden defansı unvanını da elinde bulunduruyor. Kaptan olarak aynı takımla 5 kez Premier League kupasını kaldırmış olması ise bir başka rekor olarak kayıtlara geçmişti.

 

2018 yaz transfer döneminde adı birçok kulüple anılan Terry’nin herhangi biriyle sözleşme imzalamaması ve ardından gelen emekliliği, öncelikle futbol dünyasını üzse de kısa bir süre sonra yerini yeni bir merak konusuna bıraktı bile: Acaba futbol kariyerini teknik direktör olarak sürdürecek miydi?

 

Bu konuda emeklilik kararı verir vermez başlayan spekülasyonlar hızlı bir şekilde yayılıyor. Örneğin, uzun yıllar boyunca rakip olarak karşılaştığı Thierry Henry’ye Aston Villa’nın teknik direktörlük teklifi götürüldüğü John Terry’nin de eski Fransız rakibinin asistanı olacağı yönünde haberler dolaşıyor.

 

Terry’nin aktif futbol yaşantısına nokta koymuş olabilir ancak futbolu tamamen bırakmadığını söyleyebiliriz, zira teknik direktör olma konusundaki arzusunu daha önce birkaç kez dile getirmişti. Şimdilik kariyer haritası henüz netlik kazanmamış olsa da en azından kimi idolü olarak gördüğünden eminiz: Jose Mourinho. Şimdi, birlikte uzun yıllar çalıştığı Portekizli teknik direktörden öğrendiklerini ve ona dair anılarını kendi ağzından dinliyoruz;

 


 

Bizi dünyanın en iyi futbolcularıymışız  gibi hissettiriyordu. 

 

“Özel biri”. Onu böyle hatırlıyorum. O zaman neden olduğunu söyleyemezdim ama şu an geriye dönüp baktığımda sebebini biliyorum.

 

Jose Mourinho Chelsea’ye geldiğinde 23 yaşında bir gençtim. Birkaç antremandan sonra kendime bir not defteri aldım ve yaptırdığı antrenmanlar hakkında notlar almaya başladım.

 

Takım arkadaşlarım bana “Bunu neden yapıyorsun” der gibi bakıyorlardı.

 

Ama yaptığımız antrenmanlar çok ilgimi çekmişti. Eğer antrenmanlardan sonra soyunma odasına gelebilseydiniz, herkesin ne kadar iyi bir antrenman geçirdiklerinden bahsettiğini görebilirdiniz.

 

 

Kendimizi mükemmel hissediyorduk. Antrenman hakkında herkesin yorumunu yazmak istiyordum. ”Çok güzel bir antrenmandı, Bu antrenman çok eğlenceliydi” gibi notlar alıyordum. Hatta bu notları  kötü geçen antrenmanların sonunda da alıyordum.

 

Jose sayesinde bu notları almaya karar verdim. Bu notları hala saklıyorum. O genç yaşımda bu notların gelecekte bana çok faydası dokunacağını biliyordum.

 

Jose hayatıma girdiği ilk andan itibaren antrenör olmak istediğimi biliyordum. Jose’den önce sadece sahaya çıkıp oyunumu oynuyordum. Daha önce hiçbir zaman antrenmanları, antrenörleri, antrenman yaptığımız sahanın büyüklüğünü düşünmemiştim. Jose’den sonra özel bir şey fark ettim ve bu tamamen maça hazırlanma ile alakalıydı.

 

O sabah 8’de sahada olurdu. Konileri yerleştirirdi. Antrenman için yeterli antrenman formasının ve antrenman toplarının olduğundan emin olurdu. Top toplayıcı çocukları antrenmanlara getirirdi ve böylece topu en hızlı şekilde geri alıp antrenmana devam ettiğimizden emin olurdu. Sadece ben değil, takım arkadaşlarım da ilk geldiği günden itibaren onun ne kadar iyi olduğunun farkındaydık.

 

 

Sadece antrenman sahasındayken değil; antrenmanların dışında da ve mental anlamda da çok iyiydi.

 

Sakatlanmıştım ve birkaç maçı kaçıracaktım. Tedavi odasına geldi. Odada ben hariç herkesle konuştu ama benimle bir kelime dahi konuşmadı ve odadan çıktı. O an orada benimle, takımın kaptanıyla, neden konuşmadığını düşündüm ve fizyoterapiste şunu söyledim: “Yarın antrenmana çıkıyorum.” Antrenörümün benimle konuşmuyor olmasını kaldıramazdım.

 

Her zaman ne yaptığını çok iyi biliyordu. Sizi ne zaman ve nasıl zorlayacağını çok iyi biliyor ama sizi ateşlemek için sadece bunu kullanmıyordu. Size sarılıyor, sizi övüyor, size dünyanın en iyisi olduğunuzu söylüyordu. Basının karşısında benim, Frank’in, Didier’nin, Pete’in, Ashley’nin dünyanın en iyi oyuncuları olduğu söylüyordu. İnanın bana bunları duyduktan sonra kendinizi dünyanın en iyisi gibi hissediyorsunuz.

 

Bunların performansımız üzerinde olumlu etkisi vardı ve bu tamamen Jose’nin başarısıdır. En iyisi miydik? Büyük ihtimalle hayır. Ama sizi en iyisi gibi hissettiriyordu.

 

Her gün en iyisi için çabalardı ve kaybetmekten nefret ederdi.

 

Çok iyi hatırlıyorum; bir antrenmanda 5’e 5 maçta 3-0 kaybettik. Jose deliye döndü ve şunları söyledi: “Savunma oyuncuları olarak 3 gol yediniz ve her şey normalmiş gibi dolaşıyorsunuz! Bunu kabul edemezsiniz!”

 

İnanın bana, sezonun geri kalanındaki antrenman maçları hep 1-0, 1-2 gibi yakın skorlarla bitti.

 

 

Kulüpler kazanıyorken her şey çok güzeldir ve herkes sana karşı iyidir. Ancak art arda maçlar kaybettiğiniz ve işlerin sizin için iyi gitmediği zamanlarda durum çok zordur. Zor zamanlarda etrafındaki oyunculara bakarsın. Bu zamanlarda ayakta kalabilmek için soyunma odasında büyük oyunculara ihtiyaç duyarsın.

 

Jose’nin ilk kez Chelsea’ye geldiğindeki takımı hatırlıyorum. Kaptan bendim ve Frank yardımcı kaptan olarak yanımda değildi. Kulübün içinde ve dışında işler kötü gidiyordu. O olmasaydı, şu an olduğumuz kişiler olamazdık.

 

Pete, Ashley, Didier, Joe Cole, Duffer, Robben gibi isimlere sahiptik. Bu oyuncu grubu tabi ki önem taşıyordu ama hepimizi yönetmekle sorumlu birisinin olduğunun farkında olmamız da önemliydi ve o, bunu çok net bir şekilde fark etmemizi sağlamıştı.

 

Jose, çalıştığım en iyi antrenör ve aynı zamanda antrenör olmayı isteme sebebim.

 

Kaynak: https://www.coachesvoice.com