Dünya Kupası tarihinde 20 turnuvanın tamamına katılan tek takım olan Brezilya, kazandığı beş şampiyonlukla turnuva tarihinin en başarılı takımı konumunda bulunuyor. Elemeleri lider olarak tamamlayıp 21. turnuvaya da katılmaya hak kazandılar. Son turnuvada yaşadıkları kabusu unutturmak istiyorlar ve tek hedef 16 yıl hasret kaldıkları kupayı yeniden havaya kaldırmak.
2018 Dünya Kupasına Katılım ve Hazırlanma Süreci
Elemelere çok fazla eleştrilen ve ülke futbolunun dinamiklerine aykırı bir teknik adam olan Dunga yönetiminde başladılar. Üst üste gelen kötü sonuçlar ve Copa America’ya grup aşamasında veda edilmesinin ardından Dunga’nın görevine son verildi. Yerine geçmişte Corinthians ile önemli başarılara imza atmış Tite getirildi. Tite’nin ülke geleneklerine daha uygun bir teknik adam olduğunu söyleyebiliriz. Seri ve direkt oyun anlayışıyla geçmişte bildiğimiz Brezilya’dan bize esintiler sundu ve en önemlisi çok iyi bir uyum yakaladı. Brezilya Milli Takımı, o eski “Joga Bonito” veya diğer bir deyişle “kolej takımı” havasını yakalamış görünüyor. Tite’nin gelişinin ardından elemelerde 12 maçta 10 galibiyet 2 beraberlik aldılar ve 30 gol atıp yalnızca 3 gol yediler. Bu muhteşem performansla ev sahibi Rusya’yı saymazsak, turnuvaya katılımı kesinleşen ilk takım oldular. Futbolla özdeşleşmiş, tarihi başarılarla dolu olan bu ülkenin, hayal kırıklıklarıyla geçen yıllarına ket vuran bir devrimci olarak anılmaya başlanan Tite’ye, Brezilya halkının güveni sonsuz.
Muhtemel Formasyon ve Detaylı Kadro Analizi
Brezilya’nın geçtiğimiz günlerde açıklanan Dünya Kupası aday kadrosu şu şekilde;
Kaleci: Alisson (Roma), Ederson (Manchester City), Cassio (Corinthians)
Defans: Danilo (Manchester City), Fagner (Corinthians), Thiago Silva (PSG), Marquinhos (PSG), Miranda (Inter), Pedro Geromel (Gremio), Marcelo (Real Madrid), Filipe Luis (Atletico Madrid)
Orta Saha: Casemiro (Real Madrid), Fernandinho (Manchester City), Paulinho (Barcelona), Fred (Shakhtar Donetsk), Renato Augusto (Beijing Guoan)
Forvet: Philippe Coutinho (Liverpool), Willian (Chelsea), Douglas Costa (Bayern Münih), Taison (Shakhtar Donetsk), Neymar (PSG), Roberto Firmino (Liverpool), Gabriel Jesus (Manchester City)
(Kadroda 2014 dünya kupasından yalnızca 6 oyuncu bulunuyor.)
Brezilya’nın turnuvanın en iyi kaleci rotasyonuna sahip olduğunu söyleyebiliriz. David de Gea’nın ardından sezonun en formda kalecisi diyebileceğimiz Alisson’u, Pep Guardiola’nın göz bebeği Ederson yedekliyor. Arkalarında ise bir tecrübe abidesi, Tite’nin Corinthians’tan eski öğrencisi Cassio olacak. Böylesine seri ve direkt oyun anlayışına sahip bir takımda, Alisson ve Ederson gibi oyun kurulumuna yardımcı olabilen kalecilere sahip olmak ayrıca şanslı bir durum. Elemelerde 18 maçın 16’sında kaleyi koruyan Alisson’un bir aksilik olmadığı sürece formayı vermesi beklenmiyor.
Stoper tandeminde Miranda-Marquinhos ikilisi elemelerde Tite’nin değişmezi oldular. Bu ikilinin boyları sırasıyla 1.86 ve 1.83. Elemeler boyunca rakiplerine karşı net bir hava hakimiyeti kuramadılar. Özellikle Marquinhos, hem yüksek toplarda hem de ikili mücadelelerde agresif kalamaması sebebiyle çok zorlandı. Tite de bunun farkında olacak ki son hazırlık maçlarında Marquinhos yerine Thiago Silva’yı monte etmeye çalıştı. Silva birçok konuda Marquinhos’un önünde bir stoper. Buradaki belirsizlik son oynanacak hazırlık maçlarıyla bitecektir. İbre Silva’ya kayıyor gibi görünüyor. Aktif futbol hayatını Güney Amerika’da geçiren oyuncular arasında en iyi stoper diyebileceğimiz Pedro Geromel, süre alması zor gözükse de rotasyonu güçlendiren bir isim olduğu kesin.
Sağ bekte Dani Alves’in turnuvayı kaçırması, kuşkusuz çok can sıkıcı bir durum oldu. O bölgede elemelerde hiç süre vermediği Danilo ile Corinthians’tan eski öğrencisi Fagner’i davet eden Tite’nin, bu ikiliden hangisini seçeceği merak konusu. Daha tecrübeli bir isim olan Danilo bir adım önde. Sol bekte ise tabii ki Marcelo olacak. Bir sakatlık olmadığı sürece Tite’nin ondan vazgeçmesi söz konusu değil.
Ön liberoda şu sıralar belki de mevkisinin en iyi ismi olan Casemiro’nun ilk 11’de başlaması sürpriz olmayacaktır. Onu yedekleyen isim Fernandinho olsa da sert rakiplere karşı bu ikiliyi sahada beraber oynarken görebiliriz. Casemiro’nun önünde hemen hemen tüm maçlarda beraber oynayan Renato Augusto ve Paulinho ikilisini izlememiz muhtemel. Tite bu ikiliye çok güveniyor. Taktiksel yorum kısımda oyun içindeki rollerine ayrıca değineceğiz. Futbola Çin’de devam eden Renato Augusto, taraftarlar arasında popüler bir seçenek olmaktan uzak olsa da taktiğe yatkınlığı ve oyun zekasıyla formayı fazlasıyla hak eden bir isim. Yine de Rusya ve Almanya ile oynanan son iki hazırlık maçında yerini sırasıyla Coutinho ve Fernandinho’ya kaptırdığını da ekleyelim. Ancak bunların rakibe göre yapılmış tercihler olduğunu ve en nihayetinde hazırlık maçı olduğunu da göz önüne almalıyız. Bu ikiliyi daha yaratıcı bir isim olan ve şu sıralar Manchester United ile adı sıkça anılan Shakhtarlı Fred yedekleyecek. Rakibi açmakta zorlanıldığı anlarda kilit açıcı rolde önemli bir silah olarak gözüküyor. Coutinho’yu da oyunun gidişatına göre orta üçlüde aynı rolde izleyebiliriz. Orta saha kurgusu muhtemelen Tite’nin takımı hazırlarken üzerinde en fazla zaman sarf ettiği konu. Elemelerin büyük bölümünde Casemiro-Augusto-Paulinho üçlüsüyle sahaya çıksa da kupaya uzanan yolda Güney Amerika elemelerinden daha zorlu rakiplerle karşılaşacağının farkında.
Gelelim öndeki üçlüye; Neymar’ın sol öndeki yeri garanti, uzun süreli sakatlığın ardından göstereceği performans şüphe uyandırsa da kalitesiyle ne kadar fark yaratacağını konuşmaya bile gerek yok. Turnuva öncesi Hırvatistan ile oynanacak hazırlık maçına yetişeceği konuşuluyor. Bir aksilik olursa o bölgede Coutinho’ya şans verilecektir. Brezilya’nın forvet hattı o kadar kaliteli isimlerden oluşuyor ve takım ruhu o kadar yerleşmiş durumda ki yetişememe halinde Neymar’ı bile aratmayacaklarını söylemek çok da yanlış olmaz. Sağda ise Coutinho ve Willian ikilisinden birine formayı vermesi bekleniyor. Burada da Tite’yi zor ama tatlı bir karar bekliyor. Coutinho form durumu ve hocasının aklındaki oyuna nispeten daha uygun olması sebebiyle formaya bir tık daha yakın görünüyor. Taison ve Douglas Costa ise ilk aşamada düşünülmeseler de kulübede çeşitlilik oluşturacaklar.
Brezilya Milli Takımı’nın bugünkü “poster yıldızı” Neymar olsa da bu profile yakın bir yıldız daha doğuyor; Gabriel Jesus! Ülke futboluna hiç yakışmayacak şekilde, santrfor mevkisinde uzun yıllardır süregelen kanayan yaraya merhem olduğunu söyleyebiliriz. 2016 yılında ilk kez Tite tarafından davet edilip 9 numaralı formayı sırtına geçirdiğinden beri çıktığı 15 maçta 9 gol 5 asisti bulunuyor. Kariyerinin önündeki en büyük engel yaşadığı uzun süreli sakatlıklar. Tite’nin göz bebeğinin ilk 11’deki yeri sağlam görünüyor ve Hırvatistan maçına kaptan olarak sahaya çıkacağı konuşuluyor. Arkasında ise geride kalan sezonu oldukça güçlü tamamlayan Roberto Firmino olacak. Tite’nin oyun planında ön alanda daha net bir bitirici olması gerektiğinden Jesus, Firmino’ya göre bir adım önde olacak. Firmino da versatil yapısıyla kulübede Tite’nin elini güçlendiren çok önemli bir silah olacaktır.
TAKTİKSEL ANALİZ
Tite’nin gelişiyle beraber tüm maçlarda 4-3-3 formasyonuyla sahaya çıkan Brezilya, toplu oyunda bekleri oldukça önde koğuşlandırıp 2-5-3 şeklinde sahaya yayılıyor. Top rakipteyken ise genellikle 4-1-4-1 şeklinde savunurken görüyoruz.
Toplu Oyun, Hücum
Brezilya’nın oyun karakterini; seri ve direkt oyun anlayışını benimsemiş, ilerde çok çabuk çoğalabilen ve rakiplerine “top class” bireysel yetenekleriyle üstünlük sağlamaya çalışan bir takım şeklinde kısaca özetleyebiliriz. Tite’nin gelişiyle beraber bu mantalite, Brezilya’nın kaydettiği gollerin büyük çoğunluğunda çok net bir şekilde karşımıza çıkıyor. 3 pasla kaleye inebiliyorlar ve gerek bekler gerek orta sahada görev alan iç oyuncuları (Paulinho-Renato) çok hızlı bir şekilde hücuma katılıyorlar.
Şili maçından aldığımız görsellerde 3 pasla kaleye inebilmelerinin en güzel örneklerinden birini net bir şekilde görüyoruz. Bekini kovalayan Coutinho geriden topu kapıyor ve hızla ileriye taşıyor. Uygun zamanda Neymar’ın önüne doğru uzun pası yolluyor. Neymar da Jesus’a “al da at” diyor. Tüm bunlar sadece 10 saniyede gerçekleşiyor.
Venezuela ve Almanya deplasmanlarından alınan görsellerde çok adamla yapılan etkili hücum setlerinden örnekler görüyoruz. Jesus ilk pozisyonu iyi sonuçlandıramıyor ama Almanya maçında şık bir kafa vuruşuyla takımını öne geçiriyor.
Tite’nin elemelerin neredeyse tamamında değişmezi olan Paulinho-Renato ikilisi, hücumda birer 10 numaraymış gibi santrforun arkasında pozisyon alıyorlar. Özellikle Paulinho’yu hemen hemen her hücumda ceza sahası içinde görüyoruz. Renato bir tık daha geride koğuşlanıyor. Elemelerde harika bir performans göstererek 11 maçta 6 gol kaydeden Paulinho, son vuruşları biraz daha iyi yapabilse çok daha yüksek sayılara ulaşabilirdi. Kaçırdığı net pozisyonların çok göze batmaya başladığı dönemlerde, Uruguay deplasmanında hat-trick yaparak adeta patlama yapmıştı.
Yukardaki görselde harika bir set hücumu sonrası gelen golün öncesini görüyoruz. Marcelo arka direğe Renato Augusto’ya ortalıyor. Renato tekte içerde müsait pozisyondaki Paulinho’yu görüyor ve top ağlarla buluşuyor. Bu harika golün ardından Tite dahil tüm yedek kulübesinin kenara doğru koşarak oluşturdukları sevinç yumağı görülmeye değerdi.
Rusya maçından aldığımız iki görsel Paulinho’nun hücumda ne kadar etkin olduğunu kanıtlar nitelikte. İlkinde çok net bir pozisyonu değerlendiremedi ancak ikincisinde penaltıyı aldı.
Renato Augusto ise zaman zaman hem savunmadan ilk topu almak için hem de çizgide rakibe çoğunluk sağlamak için kanada deplase olarak, oradan oyunu yönlendiriyor ve hücuma genişlik katıyor. Beklerin oyun kurucu özellikte olması sayesinde ilk toplar onlara aktarıldıktan sonra her şey çok daha kolaylaşıyor. Tabii Alves’in yokluğunda Danilo’nun bunu ne seviyede karşılayacağı soru işareti…
Başta bahsettiğimiz bireysel yetenekten kasıt, yalnızca top teknikleri değil. Ön alanda oynayan oyuncuların topsuz oyun becerisinin de derslik seviyede olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle Neymar bu konuda çok büyük fark yaratıyor. Sık sık geriye gelip oyun kurulumuna yardımcı oluyor ve topsuz oyundaki hareketliliğiyle sürekli kendini demarke konuma getirmeyi başarıyor. Neymar’ından Paulinho’suna, Marcelo’sundan Casemiro’suna kadar bireysel olarak çok özel yeteneklerle kutsanmış olan Brezilya, zaman zaman bu tür oyuncularının tek başına çabasıyla da goller bulabiliyor. Burada da tabii ki Neymar’a ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Kendi yarı sahasında aldığı topları dahi bir anda rakip kalede tehlikeye dönüştürebiliyor.
Topsuz oyun becerisine değinmişken Coutinho’nun muhteşem oyun zekasına değinmeden olmaz. Sık sık kendi kanadından uzaklaşıp diğer kanada yaklaşarak orada bir “overloading” sağlıyor ve takım arkadaşlarıyla yaptığı üçgenlerle takımının pozisyona girmesinde kilit rol oynuyor.
Arjantin maçından aldığımız bu görselde Coutinho sol kanada yanaşıyor. Neymar’ın harika pası Coutinho’yu kovalayan Mascherano’yu oyundan düşürüyor. Önü açılan Coutinho müthiş bir şutla takımını öne geçiriyor.
Son maçlarda kornerleri paslasarak kullanıyorlar. Düşük boy ortalaması sebebiyle mantıklı bir uygulama olduğunu söyleyebiliriz. Paslaşarak ve çalışılmış pozisyonlar üreterek rakibin verdiği açıklardan gole ulaşmak hedefleniyor. Rusya maçında bu şekilde iki gol geldiğini de belirtelim.
Hep olumlu yanlarından bahsettik ama bu kadar dominant bir şekilde bangır bangır gelen bir takımın iyi yaptığı şeyler de haliyle çok fazla oluyor. Olumsuz bir noktaya da değinelim. Casemiro-Renato-Paulinho üçlüsü, avantajları olduğu kadar dezavantajlarını da içinde barındıran bir orta saha kurgusu. Kilit açıcı özelliklerinin düşük olması zaman zaman takımın üretkenliğine balta vurabiliyor. Öndeki üçlü ne kadar hareketli olursa olsun besleyen olmadığı sürece bir anlamı kalmıyor. Yine de bu sorunun büyük problem yaratacak düzeyde olduğunu söyleyemeyiz.
Topsuz Oyun, Savunma
Tite’nin gelişinden sonra 12 resmi maçta yalnızca 3 gol yediklerinden söz etmiştik. Hazırlık maçlarında da bu durum pek farklı değil. 7 maçta kalelerinde 2 gol gördüler. Oldukça disiplinli bir şekilde sahayı parselleyen, yardımlaşma ruhu oturmuş bir takım. Neymar’ın bile bekini kovaladığı bir düzenden bahsediyoruz. O önde kaldığında bu görevi Jesus üstleniyor. Alan paylaşımı ve yardımlaşma çok iyi seviyede olduğundan kolay kolay pozisyon vermiyorlar. Olası hatalarda arkalarında Alisson’un olması da fazlasıyla güven veriyor.
Arjantin maçındaki bu görselde takım halinde topun gerisine geçerek rakibe alan bırakmadıklarını görüyoruz.
Brezilya’nın topsuz oyundaki en önemli karakteristiği ön alanda uyguladıkları agresif pres. Top kaptırılınca da aynı şekilde tekrar topu almak adına, anında çok adamla agresif bir baskı uygulanıyor. Özellikle Gabriel Jesus ve Paulinho hem doğrudan hem de dolaylı olarak bu konuda ön plana çıkan isimler oluyor. Genelde Jesus agresif bir şekilde rakiplerini kovalayan ve hataya zorlayan isim oluyor. Diğer oyuncular ise arkada açık bırakmayarak Jesus’a yardımcı oluyor. Zaman zaman Paulinho kendini daha fazla öne atıp stoperlere baskı uyguluyor ve 4-4-2 şeklinde savunurken görebiliyoruz.
Almanya maçından aldığımız bu görsellerde ön alan baskısının ne kadar agresif bir şekilde gerçekleştiğini görebiliyoruz.
Toplu oyunda övdüğümüz Paulinho-Renato ikilisi, oyunun savunma yönünde de yüksek dinamizmleriyle fark oluşturuyor. Oyunun iki yönünü de iyi işliyorlar. Hücuma hızlı çıkıyorlar demiştik. Aynı şekilde savunmaya da çok çabuk dönüyorlar. Çok enerjik ve hızlı oyuncular. Casemiro ise üstün pozisyon alma becerisi sayesinde ribaundları kazanmayı başarıyor ve takımına yeniden bir hücum fırsatı sunuyor. Özetle bu üçlünün oldukça sert, dinamik ve enerjik bir üçlü olduğunu ve rakiplerine adeta pirana gibi saldırdıklarını söyleyebiliriz. Fernandinho’nun da bu agresiflik konusunda bu oyunculardan aşağı kalır yanı yok ama süre aldığı maçlarda çok fazla markaj hatası yaptı. Hem adam hem de alan markajı güven vermeyen bir oyuncu olsa da hızlı reaksiyon verebilen yapısı ve yüksek müdahale becerisi sayesinde hatalarını telafi edebiliyor.
Tüm bunların yanında Brezilya da tabii ki kusursuz değil. Savunma zaafiyetlerinin başında takımın düşük boy ortalaması geliyor. Duran top savunmasında gerçekten çok zorlanıyorlar. Hemen hemen her duran topta rakiplerine vuruş imkanı tanıyorlar. Turnuvanın boy ortalaması en düşük takımı Japonya’dan bile kornerde golü yediler. Thiago Silva’nın takıma yeniden monte edilmesi bu sorunu minimize edecektir. Ancak yalnızca boydan kaynaklı hatalar olduğunu düşünmüyorum. Alan ve adam paylaşımında da sıkıntılar var.
Belki de uzun yıllar tarihin en iyi beklerinden biri olarak anacağımız, dünya futboluna damga vuran sol beklerin başında gelen Marcelo, her ne kadar oyunun hücum yönünde gözümüzün pasını silecek kadar yetenekli bir oyuncu olsa da savunma zaafiyetleri nedeniyle hem kulübünde hem de milli takımda, rakiplerin işlemek için ilk başvurdukları bir maden olarak görüldüğü de yadsınamaz bir gerçek. Adamını kaçırabiliyor ve karşısında yeterince agresif kalamıyor. Onun kanadından gelen ortalar kalesinde tehlikeye dönüşebiliyor. Önünde Neymar’ın oynaması da bu kanadın rakipler için bir maden olarak görülmesinde etkili oluyor. Sadece solda değil, nispeten daha az da olsa sağ bekte de benzer problemleri görebiliyoruz. Bu bölgelere açılan ortalarda ters kademeye girmekte de zorlanıyorlar.
Almanya deplasmanında 22 ve 29. dakikalarda Marcelo’nun arkasındaki maden doğru bir şekilde işleniyor. İngiltere deplasmanında ise Dominic Solanke’yi nasıl boş bıraktığını görüyoruz. Bu 3 pozisyon da Brezilya kalesinde ciddi tehlikeler oluşturdu.
Özetle; ne kadar kapanırsanız kapanın, Brezilya sizi bir şekilde açar. Oyunu kabul etmek yerine rakiplerin kendi oyunlarını kabul ettirmeyi seçmesi daha hayırlı olacaktır. İşte o zaman savunma zaafları baş gösterecek ve istenilen sonuçları alma ihtimalleri artacak. Turnuvanın ev sahibi olmasına rağmen pek iddialı olmayan takımlarından Rusya bile biraz oynayınca yapabileceğini gördü ama final aksiyonlarında kalitesi yetmedi. İngiltere üçlü savunma sistemiyle bu süreçte Brezilya’nın üretkenliğini azaltabilen tek takım oldu. Yine de final paslarinda ve son vuruşlarda biraz daha becerikli olabilseler cezayı kesebilirlerdi. Tek kaleye dönen maçta, üçlü savunma bir nebze olsun oyunlarını tıkasa da sambacıları durdurmaya yettiğini söyleyemeyiz. Bunun temelinde topsuz oyun becerisi gerçekten çok üst düzey ön alan oyuncularına sahip olması yatıyor. Bu arada tabii oyunu kabul ettireyim derken bilinçsiz bir şekilde olmaması gerekiyor. Bir anda hiçbir şey anlamadan kalenizde 2-3 gol görebilirsiniz. Brezilya maç sonlarını iyi getiren, diri bir takım ama skor gelmeyince paniğe kapılıp kendi oyun felsefelerinden uzaklaşabiliyorlar. İlk golü bulduktan sonra ise risk alan rakibine karşı geniş alanda oynanan maç, onlar için çok daha kolay bir hal alıyor.
Sonuç
Milyonlarca insanı bu oyuna aşık eden, Garrincha, Pele, Zico, Socrates, Ronaldo, Ronaldinho, Kaka ve daha nicelerini dünya futboluna sunan bu değerli ülke, 2014 yılında oluşan antipatiyi ve o antipatinin sonucunda gelen hezimeti unutturmak, yeniden eskisi gibi tüm futbolseverlerin gıptayla izlediği, göze hoş gelen oyunlarıyla kupaya uzanmak istiyorlar. 2006 ve 2010’da çeyrek finalde, 2014’te kendi evlerinde tarihi bir sonuçla yarı finalde veda ettikleri turnuvada hedef yine tabii ki şampiyon olmak. Son 3 turnuvaya nazaran çok daha iddialı şekilde geldiklerini rahatlıkla söyleyebiliriz. Takım ruhuna inanan, bu üst düzey yetenekli kolektif takımın neler yapabileceğini hep beraber göreceğiz…