Avrupa’nın dikkatleri üzerine çekmeyen ancak imkanları ölçüsünde istikrarlı sayılabilecek takımlarından Danimarka, İrlanda’yı eleyerek 5. kez Dünya Kupası’na katılma hakkını kazandı. 2014 Dünya Kupası ve Euro 2016’ya katılamamalarının ardından Christian Eriksen ve arkadaşlarının bu yaz gösterecekleri performans onların hakkındaki soru işaretlerini kaldırabilecek mi, göreceğiz. Euro 92’de büyük bir sürprize imza atarak şampiyonluğa ulaşan ülkenin, o kadrosunun dahi Dünya Kupası başarısı bulunmazken yeni jenerasyonun ulaşabileceği nokta herkesi meraklandırıyor.

 

Önceki Yıllar ve 2018 Dünya Kupasına Hazırlanma Süreci

Güney Afrika’da düzenlenen 2010 Dünya Kupası ve Euro 2012’ye katılım gösterdikten sonra üst üste 2 turnuvayı kaçıran Danimarka bu olumsuz sonuçlara rağmen istikrarını sürdürerek hem 2014 Dünya Kupası Elemeleri hem de Euro 2016 Elemeleri gruplarında ikinci sırayı elde etti. 2014 Dünya Kupası Elemeleri sürecinde en kötü ikinci olarak baraj maçı oynama şansını kaybeden takım, Euro 2016 öncesinde de Zlatan Ibrahimovic önderliğinde İsveç’e geçilmişti. Dünya Kupası’nda tatmin edici başarısı olmayan Danimarka, en büyük başarısını Fransa 98’de çeyrek final oynayarak elde etmişti. Katılım gösterdiği 4 turnuvada da galibiyet alma başarısını gösteren takım sadece 1 kez grup aşamasında turnuvaya veda etmişti.

Elemelerde Ermenistan, Polonya, Kazakistan, Romanya ve Karadağ ile E grubunda mücadele veren Danimarka istikrarsız performansı ile dikkat çekti. 2016 yılında alınan 2 mağlubiyet, 2017 yılını grupta yenilgisiz tamamlamalarına karşın alınan 2 Romanya beraberliği ile birleşince kısa süreli de olsa gruptan çıkamama endişesini yaşadılar. Kağıt üstünde grubu ilk ikide bitirmesi beklenen takım, kimseyi tatmin etmeyen oyununa karşın Eriksen’in bireysel çabasıyla, İrlanda’yı 0-0’ın rövanşında 5-1 yenerek Dünya Kupası vizesini aldı. Grubunu kalesinde en az gol gören takım olarak tamamlamalarına rağmen hücum oyuncularından istedikleri verimi alamamalarıyla dikkat çektiler. Oyun üstünlüğünü yakalamalarına karşın forvetlerinden istediği katkıyı alamayan Danimarka’nın en golcü oyuncusu 11 golle Christian Eriksen oldu. Bu üretkenlik ise onu, Ronaldo ve Lewandowski’nin arkasında elemelerin en golcü 3. ismi yaptı. Ek olarak, yaptığı 3 asist de onun takımın kalbi olduğu gerçeğini perçinledi.

 

Hazırlık Maçları ve Kadro

Dünya Kupası’nda Fransa, Peru ve Avustralya ile karşılaşacak Danimarka, hazırlık maçlarındaki rakiplerini de bu doğrultuda tercih etti. Görece güçsüz olmasına karşın kupaya katılacak bir diğer takım Panama ve Güney Amerika’nın önde gelen takımlarından Şili ile kendilerini sınama imkanı buldular. Ayrıca 2018’in başında İsveç ile karşılaşan ve büyük çoğunluğu yerel ligde top koşturan oyunculardan oluşan takımdan oyuncular da kendilerini Age Hareide’ye gösterme şansı buldu. Turnuvanın başlangıcından önce Meksika ile de karşılaşması beklenen Danimarka için hazırlık dönemini verimli geçirdiğini söylemek zor olmayacaktır. Hazırlık maçları için seçilen rakipler dikkate alındığında, Fransa’nın ardından gruptan çıkmak gibi gerçekçi bir hedef koydukları görülmektedir. Hazırlık maçlarında yeni taktikler denemeyen Hareide’nin oyun planını, savunma güvenliğinin elden bırakılmadığı bir 4-3-3 üzerine kurduğunu söylemek mümkün. Bununla birlikte oyunun gidişatına göre Eriksen’in serbest bir rol üstlendiği 4-2-3-1 dizilişini de kullandıkları görülmektedir. Şili ve Panama karşısındaki dizilişlerini daha önceden 2017 yılında Almanya ile oynanan hazırlık maçında ve İrlanda ile oynanan baraj maçlarında başarıyla uyguladığını görmüştük.

 

Muhtemel Formasyon ve Detaylı Kadro Analizi

Elemeler ve hazırlık maçları süresince benzer kalıplardan uzaklaşmadan farklı dizilişleri tercih eden Age Hareide, savunma güvenliğini elden bırakmazken, takımın yıldızı Christian Eriksen’in de verimini arttırmaya çalışıyor. Farklı takımlara karşı farklı dizilişleri tercih eden Hareide’nin, turnuvada da 4-3-3 dizilişi ile çıkması şaşırtıcı olmayacaktır. Buna karşı elemelerde 5-3-2 dizilişini de kullandıkları dikkat çekiyor. Sağlıklı olmaları durumunda kadroda yer alacak oyuncular; Schmeichel, Kjaer, Christiansen, Durmisi, Styrger, Kvist, Delaney, Eriksen, Sisto, Yussuf Poulsen olacaktır. İleri uçta denemelere devam eden Hareide’nin Cornelius ya da Jörgensen’den birini  tercih etmesine ise kesin gözüyle bakılıyor.

2016 yılında takımı devralan Age Hareide’nin, takımında öncelikle bir omurga yarattığı görülüyor. Kalede Kasper Schmeichel, savunmada Simon Kjaer, orta sahada William Kvist – Thomas Delaney – Christian Eriksen’i öncelikle taktik tahtasına yazan Hareide’nin Dünya Kupası’nda da bu oyunculardan vazgeçmesi beklenmiyor. Pozisyonları ve rolleri de belirli olan bu oyunculara karşın bazı pozisyonlarda istikrarın yakalanamadığı görülmektedir. 

Stoperde Simon Kjaer’in partneri sık sık değişmekte. Hazırlık maçları ve elemelerde bu pozisyonda şans bulan oyunculardan bazıları; Jannik Vestergaard, Zanka, Nicolai Boilesen, Andreas Bjelland ve Andreas Christiansen. Teker teker incelendiğinde; sağ/sol bek Nicolai Boilesen haricindeki oyuncuların hepsi Danimarka seviyesinde yeterli oyuncular ve kulüp takımlarında etkileyici performanslar gösteriyor fakat milli takım düzeyinde hiçbiri kendini kanıtlayabilmiş değil. Stoper gibi hayati bir pozisyonda bu kadar sirkülasyon yaşanması takıma çeşitli şekilde olumsuz yansıyor. Örneğin; defansif orta sahalar Kvist ve Delaney, arkalarındaki oyunculara güvenemediğinden daha temkinli oynamak durumunda kalıyor ve bu durum orta sahadaki yaratıcılık yükünün tamamen Eriksen’in sırtına yüklenmesi anlamına geliyor. Savunmadaki istikrarsızlık yalnızca Kjaer’in partneri ile sınırlı kalmıyor. Her iki bek pozisyonu da istikrarın yakalanmadığı pozisyonlardan. Udineseli sağ bek Jens Stryger Larsen’in hem sağ hem sol bek pozisyonlarında kullanıldığını görüyoruz. Aslen sol bek olan Rıza Durmisi ve Jonas Knudsen’in önünde tercih edilen oyuncuyu Rusya’da ilk 11’de görmek şaşırtıcı olmayacaktır fakat hangi pozisyonda olacağı soru işareti yaratıyor. Zorluk seviyesi yüksek kritik maçlarda sol bek pozisyonundaki savunma katkısından yararlanılan Larsen’in de Hareide’nin vazgeçilmezlerinden biri olarak görmek yanlış olmayacaktır. Öyle ki, yenilgisiz geçilen 2017 yılında oynanan 9 maçın 7’sinde ilk 11’de yer aldı. İstikrarsız bek pozisyonları için rotasyonda kullanılan diğer oyuncular; Riza Durmisi, Andreas Christiansen, Peter Ankersen, Henrik Dalsgaard oldu. Geçmiş maçlara yönelik genel bir değerlendirme yapıldığında, Stryger Larsen ve Rıza Durmisi’nin ideal 11’de kullanılmaya daha yakın olduğu görülmektedir. 

Orta sahada Kvist – Delaney – Eriksen’in üçünün birden takımdan kesilmesi imkansız duruyor ve eleme sürecinde de rotasyonun en az yapıldığı pozisyon olarak dikkat çekiyor. Ajax ile istikrarlı bir perfomans gösteren 32 yaşındaki Lasse Schöne, adı geçen orta sahayı yedekleyen oyuncu olarak dikkat çekiyor. Danimarka’nın katıldığı son Dünya Kupası’nda forma şansı bulamayan oyuncu, Hareide’nin oyunu değiştirme konusunda elindeki en değerli isim olarak dikkat çekiyor. Yeri geldiğinde; orta sahadaki üçlüden birinin yerine giren oyuncu, zaman zaman da taktiksel değişime ön ayak oluyor. Orta sahanın kalabalık tutulması gereken maçlarda Eriksen serbest oyuncu rolüne geçerken, Schöne ise onun rolünü üstleniyor. Orta sahada bu oyuncuların sakatlık sorunu yaşaması durumunda ise geniş kadroda yer alan Mike Jensen, Daniel Wass ve Pierre-Emile Höjbjerg, formaya aday diğer isimler. 

İleri üçlü konusunda ise seçenek bolluğu dikkat çekiyor. Ne var ki, bu bolluk istikrarsızlığı da doğurmuş durumda. Eldeki oyuncuların potansiyeli yüksek olmasına karşın tecrübesiz olduğunu ve hemen hemen aynı oyun karakterine sahip olduğunu ileri sürmek mümkündür. Ayrıca sağ açık / sağ forvet pozisyonunda devşirme oyuncuları tercih ettikleri görülüyor. Santrafor Yussuf Poulsen’in sıklıkla o pozisyonda değerlendirildiğini görüyoruz. Fiziksel özellikleri de bu pozisyona uygun olmaması nedeniyle yeterince etkili olmadığını söyleyebiliriz. Bu pozisyonda denenen diğer oyuncular Pione Sisto ve Andreas Cornelius. Sisto’nun asıl mevkisinin sol açık olduğunu göz önüne alınırsa ve Cornelius’un da fiziksel olarak hantal bir yapıya sahip olmasından ötürü bu sağ açık pozisyonunda arayış sona ermiyor. Sisto kanat oyuncusu olduğundan vasatın altına düşmüyor ancak bu durumda da sol açık pozisyonunda sayısal sorun yaşanıyor. Henüz potansiyeline ulaşamayan ve geçtiğimiz transfer döneminde ülkesine dönen Viktor Fischer’in milli takım seviyesi için uygunluğu son derece tartışmalı. Buna karşın Fischer’in Kopenhag’da gösterdiği performans son derece umut veriyor. Yükselen formu ile Hareide’i ikna ederse, bu pozisyona devşirilen Nicolai Jörgensen, Martin Braitwaite gibi oyuncular asıl mevkilerine geçebilir. Kanat pozisyonunda istediği verimi alamayan Danimarka’nın bu duruma karşı nadiren uygulasa da çözüm ürettiğini görebiliyoruz. Örnek vermek gerekirse; 26.03.2017’de oynanan Romanya maçına 5-3-2 dizilişi ile çıktılar. Kanat oyuncularının eksikliğini, beklerinin ileriye çıkmasıyla çözmeye çalıştılar fakat bu değişiklikler de skora yansımadı.

Son olarak santrafor pozisyonunda da istikrarın olmadığını görmekteyiz. Elemeler ve hazırlık maçları boyunca Nicklas Bendtner, Nicolai Jörgensen, Andreas Cornelius, Kasper Dolberg ve Lasse Vibe’ye şans veren takımın henüz omurgasına ekleyebileceği bir golcüsü bulunmuyor. Buna karşın; İrlanda’yı 5-0 ve Polonya’yı 4-0 yendikleri önemli maçlardaki santrafor tercihleri, kupa için de yol gösterici olabilir. Feyenoord’un golcüsü Nicolai Jörgensen’in takımına verdiği katkıyı bu maçlarda görürken; elemelerde 8 maça çıkam Cornelius’un da özellikle pivot santrafor rolünde, oyuna sonradan girdikten sonra önemli katkı verdiğini söyleyebiliriz. Her iki oyuncunun da ortak noktasının, uzun boyları ve hava toplarındaki etkinliği kadar duvar olabilme özelliği. Bu rolde bir oyuncunun aynı zamanda Christian Eriksen’e de yer açabilmesi son derece önemli. Öyle ki, bireysel yetenekleri haricinde Eriksen’in gole etki ettiği pozisyonlarda bu durumun da etkisini görmekteyiz. Tıpkı savunmadaki Styrger gibi, son maçlarda formayı kapan Andreas Cornelius’un da kendi mevkisinde olmasa dahi Rusya’da sahaya çıkmasını bekleyebiliriz. 

 

Taktiksel Analiz

Set oyunları, oyunu rakip sahaya yıkmak üzerine olan Danimarka bunun sonucu olarak savunmasını da orta yuvarlağa yaklaştırıyor. Buna karşın savunma hattındaki oyuncuları yeterince hızlı olmadığından sık sık kalelerinde kontra atak görüyorlar. Polonya maçında Lewandowski’nin attığı gol ise bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Topu kendi sahasından alan golcü, çalım atmaya gerek bile duymadan ceza sahasına girip bitirici vuruşu yaptı. Burada dikkat çekilmesi gereken nokta, kırmızılı oyuncuların Lewandowski’yi yakalayamamasının haricinde kontra atak savunmasını da bilmemesidir. Oyuncunun koşu açısını daraltmadıkları da dikkat çekmektedir. İrlanda maçındaki görselde ise savunmanın ne denli ağır olduğu ve endişe yaratacak kadar ciddi bir sorun doğurduğu görülmektedir. İrlanda’nın hızlı hücumunda hem alan hem de adam olarak fazla olan Danimarka, yeşilli oyuncunun rahatlıkla gol fırsatı yaratmasına imkan vermiştir. Turnuvadaki rakiplerinin hızlı forvetlere sahip olduğu dikkate alınırsa bu durum onları oldukça zorlayacaktır.

Savunma hattına dair bir diğer sorun ise rakibin kanat akınlarına karşı koyamamalarıdır. Thomas Delaney, William Kvist ve Simon Kjaer haricindeki 3 oyuncunun sürekli değişmesi nedeniyle yaşanan uyumsuzluk çok net ortaya çıkmaktadır. Sağ ya da sol kanat farketmeksizin bu zaafı yaşamaktalar. Buna ek olarak, kanat pozisyonlarında santrafor özellikli oyuncuları tercih ettiklerinden bu oyuncuların savunmaya dönüşü son derece sıkıntılı oluyor. Sayısal olarak da zaman zaman zaaf yaratıyorlar fakat bu durumun defansif orta sahalar Kvist ve Delaney üzerinden takıma yansıması onların daha büyük sorunlar yaşamasına neden oluyor. Merkez oyuncularını karşılaması gereken Delaney ya da Kvist, rakibin bek ya da kanat oyuncuları ile karşılaşıyor ve tutmaları gereken oyuncu boşa çıkınca, takımın savunmadaki planları boşa çıkıyor.

Bek oyuncuları Danimarka için hem hücumda hem de savunmada zaaf yaratıyor. Uyumsuzlukları haricinde, pres altında doğru karar veremedikleri görülüyor. Bu nedenden ötürü, özellikle topa sahip oldukları dakikalarda bek oyuncularından ziyade merkezi ve kanat oyuncularını daha etkili görüyoruz. Birincil pas tercihi olmamakla birlikte, aşağıdaki görseldeki Panama maçında olduğu gibi bir anda rakibi gole yaklaştıracak hatalar yapıyorlar. Pozisyon alma konusundaki hataları ise bir alt görselde açıkça ortaya çıkıyor. Bunun sonucu olarak hızlı kanat oyuncuları ile ağır stoperler karşılaşıyor ve büyük tehlike oluşuyor.

Hücum aksiyonları açısından fazla sayıda seçeneğe sahip olmaları onların önemli avantajlarından birisi olarak dikkat çekiyor. Sol kanadı oldukça etkili kullanan Pione Sisto önderliğinde etkili hücumlar yapabilirken, merkezdeki oyuncuların da en azından ceza sahası dışında kümelenmesi onlara sayısal olarak da üstünlük kazandırıyor. Yukarıda belirtildiği gibi sağ kanatı santrafor Yussuf Poulsen’e emanet ettiklerinden o da özellikle ceza sahasına girmeye çekinmiyor. Uzaktan çekilen şutlar konusunda Thomas Delaney ve Pione Sisto yeterli katkıyı verebilirken, bu konuda takımın önde gelen isminin Eriksen olduğunu belirtmekte fayda var. Attığı gollerin önemli bir kısmını merkezden ve ceza sahası dışından kaydeden Eriksen, takımın hücum hattındaki beyni. Olabildiğince çok topla buluşturulan oyuncu, arkadaşlarının boşalttığı alanları da değerlendiriyor. Devamlı hareket halinde olan hücum hattı oyuncuları, hem kendilerine hem de Eriksen’e boş alan yaratarak gol fırsatı yakalamaya çalışıyor.  

Topla buluşan Sisto, kanat akınlarında takımın en büyük silahlarından.

Topu Eriksen ile buluşturduktan sonra sahte koşularla ona alan açıyorlar.

 

Takip Edilebilecek İsimler:

Pione Sisto: Christian Eriksen’den sonra takımının en önemli hücum silahı olan Sisto, La Liga’da muhteşem bir sezon geçirerek kupaya geliyor. Celta Vigo’ya 2016-2017 sezonunda transfer olan Sisto, kulübüyle 85 maça çıkarken 11 gol atıp 14 asist yaptı. FC Midtjylland’dan yetişen ve sol kanatta formanın tek sahibi olan oyuncu bu sezona fırtına gibi girip; sezonun ilk yarısında 12 gole katkıda bulundu. Ligin devamında formunu sürdükmekte zorlandığı görülse de Danimarka Milli Takımı’nın kadro kurulurken tahtaya adını yazdığı ilk oyunculardan birisi. Hücumda farklı rolleri ve pozisyonları başarıyla oynayabilen Sisto, 2 asist yaptığı eleme turundan sonra ülkesiyle ilk resmi golünü Rusya 2018’de arayacak.

Riza Durmisi: Brondby Altyapısı çıkışlı Durmisi, günümüz futbolunda önemi gittikçe artan hücumcu beklere önemli bir örnek olarak dikkat çekiyor. La Liga ekiplerinden Real Betis formasını bu sezon 24 kez giymesine karşın yaşadığı sakatlıklar nedeniyle ülkesinin İrlanda ile oynadığı eleme maçını kaçırdı. Ayrıca takımının Şili ile oynadığı hazırlık maçı ve Polonya’yı 4-1 yendikleri grup maçı gibi önemli maçları da kenarda izledi. Fiziki dezavantajını, temposu ve hücumdaki etkinliği ile kapatıyor ve bu sayede takımının, oyun içerisinde farklı dizilişleri kullanabilmesini sağlıyor. 3-5-2, 4-2-3-1, 4-3-3 gibi dizilişlerde sol kulvarı oldukça etkili kullanmasının yanısıra ülkesinin kanat oyuncularının forvet özellikli olmasının sonucu kendisine kullanabileceği oldukça geniş bir mesafe buluyor. Oyunun savunma yönünde zaman zaman aksamasına karşın Fransa hariç gruptaki rakiplerin bu zaafı kullanacak kalitede olmadığı görülüyor.

 

Sonuç

Dünya Kupası’nın dengeli gruplarından birinde Fransa, Peru ve Avustralya ile eşleşmeleri onlar için şans olabileceği kadar olumsuz da yansıyabilir. Fransa’nın gruptan çıkması hemen herkesin beklentisi olmakla birlikte, gruptan çıkacak diğer takım olmak için büyük bir mücadele olması mantıklı bir öngörü olacaktır. 26/06/2018’de Fransa ile oynayacakları maçın, grup liderliği mücadelesine dönmesi son derece mümkün. Yalnız hatırlatmakta fayda var ki; iki takımın 2002 Dünya Kupası’ndaki karşılaşması Danimarka’nın 2-0’lık üstünlüğü ile biterken, Fransa o turnuvada gol atamayarak elenmişti. Dennis Rommedahl ve Thomas Gravesen’in yerini dolduracak rolde oyunculara sahipken, 2018’de de benzer tabloyu yaşatmayı amaçlayacaklardır.

Kadro kalitesi olarak diğer iki rakibinin önünde olan Danimarka’nın odaklanması ve gücünün farkında olarak oynaması gerekiyor. Oyunu tutabilme açısından yeterli bir orta sahaya sahipler fakat risk almaktan uzak oyun tarzları nedeniyle kısır maçlar yaşatabilirler. Kaliteli kalecileri sayesinde savunma açısından elemelerde başarılı bir performans gösterdiler ve bunu gruplara da taşımalılar. Gruptan çıkmaları durumunda Arjantin, İzlanda, Hırvatistan ya da Nijerya’dan biriyle eşleşecekler. Bu takımları zorlayabilecek bir anlayışları olsa da Danimarka için 1. Tur’a yükselmek son derece gerçekçi bir hedef olacaktır.