Spor Toto Süper Lig’de 2017 yılının son derbisi olan Beşiktaş – Galatasaray karşılaşmasını sizler için analiz ettik.

 

 

Yılın son derbisinde lider Galatasaray Beşiktaş’a konuk olurken, birçok futbolsever için sonuç sürpriz olmadı ve Beşiktaş 3-0 gibi net bir skorla maçı kazanarak rakibiyle arasındaki puan farkını 3’e indirdi. Galatasaray, belki de beklenenden daha düzenli ve motive götürdüğü karşılaşmada, Muslera’nın büyük hatasından kaynaklı yediği ilk golden sonra tamamen demoralize oldu ve rakibine sayısız gol pozisyonu verdi. Konuk ekip için bu sezon artık bir gelenek haline gelen büyük maç fobisi bu maçta da sahnedeydi.

Türkiye’deki futbol klişelerinin belki de en başında gelir “derbinin favorisi olmaz” lafı. Tabi bu söylemi kanıtlarcasına sayısız derbiler yaşanmıştır ligimizde ancak bu maç özelinde birçok veri ve görüş derbinin favorisinin açıkça Beşiktaş olduğunu gözler önüne seriyordu. Şampiyonlar Ligi’ndeki tek temsilcimiz Beşiktaş bu sezon Avrupa’da sadece kendi rekorlarını değil ülke rekorlarını da alt üst ederken, lig liderimiz Galatasaray ise oynadığı tüm büyük maçlardaki hayal kırıklığı yaşatan performansı ile kamuoyu tarafından bir türlü takdir toplayamıyordu. Öyle ki bir ara şampiyonluk yarışındaki diğer rakiplerine 9 puan fark atmasına rağmen bugün bu fark sadece 3 puana indi ve sezon başından beri ilk defa liderliği kaybetme ihtimali doğdu.

 

İLK 11 VE İLK YARI SAHA DİZİLİMİ

Beşiktaş (4-3-2-1): Fabri, Gökhan, Pepe, Tosic, Adriano – Atiba, Tolgay, Oğuzhan – Quaresma, Babel, Cenk

Galatasaray (4-1-4-1): Muslera, Mariano, Serdar, Maicon, Denayer – Fernando – Feghouli, N’diaye, Belhanda, G. Rodrigues – Gomis

 

Mac öncesi üzerine çokça konuşulan şeylerden bir tanesi de iki takımın sahaya süreceği kadroydu. Ligde son 2 haftadır gol atamayan Beşiktaş’ta çok değişiklik beklenmese de hafta içinde kupa maçında yedekler ile atılan 9 gol acaba bir sürpriz olabilir mi sorusunu akıllara getirdi. Nitekim Şenol Güneş Şampiyonlar Ligi’nde dahi yapmadığı bir hamle ile, 3 net orta sahayla maça başlarken belki de Beşiktaş’a geldiğinden beri en durgun dönemini yaşayan Talisca’yı yedeğe çekti.

Galatasaray’da ise kadro seçiminden taktiksel dizilişe kadar birçok farklı tahmin basında yer alırken kadrolar açıklandıktan sonra bile 3’lü defans mı yoksa 4’lü defans mı tartışmaları devam ediyordu. Sol beksiz bir 11’de bu görev stoper Denayer’a mı verilmişti yoksa 3’lü bir defans bloğunda sol kanatta Rodrigues’i mi görecektik diye düşünürken maç başladı ve Denayer’ın sol bekte Quaresma’yı gölge gibi takip etmesini izlemeye başladık.

Beşiktaş ön liberosuz orta sahası ile çok geçmeden topla oynama açısından kontrolü ele alsa da maçın daha ilk saniyelerindeki pozisyonu dışında ilk yarıyı elle tutulur bir pozisyonu olmadan tamamladı. Babel ile birlikte en fazla ceza sahasına koşu yapan oyuncu olan Talisca’dan yoksun çıkmanın belki de en büyük handikabı bu oluyordu. Bu sezon ligdeki en fazla orta yaptığı (29) maç olmasına rağmen ceza sahasında az sayıda oyuncu bulundurunca ilk yarıdaki pozisyon kısırlığı da kaçınılmaz oluyordu. Zaman zaman Atiba’nın yay civarına kadar gidip sürpriz golcü olma çabaları ise tamamen bu kısırlıktan kaynaklanıyordu.

İlk yarının büyük bir bölümünü pres ve sonuçsuz ortalarla geçiren Beşiktaş nihayet ilk yarının son 10 dakikasında daha kısa ve seri paslarla hücum etme planını devreye soktu. 39. dakikada Oğuzhan’ın penaltı tartışmalarına neden olan pozisyonunda ve arkasından Atiba’nın vuruşunda defanstan dönen top bu kısa ve seri pasların ilk meyvesi olmaya çok yaklaşmıştı.

Galatasaray tarafında maça başlarken yegâne amaçlardan bir tanesi 0-0’lık skoru olabildiğince uzun götürebilmekti. Teknik direktör Igor Tudor, 5-1 kaybedilen Başakşehir maçının aksine macerasız, çok daha derli toplu ve defansif emniyeti öncelik olarak benimseyen bir oyun anlayışı ile maçı götürme düşüncesindeydi. Genellikle büyüklere karşı Anadolu takımlarında görmeye alışkın olduğumuz bir hücum planı ile sahaya çıkan Galatasaray, her ne kadar taraftarını tatmin etmeyen bir oyun sergilese de aklındaki plan dahilinde ilk yarıda 2 gol pozisyonuna girmeyi başardı. Bu planın en önemli parçası da gözlerin Gomis’in üzerinde olduğu Galatasaray’da, hücum hattında Feghouli’yi çapraz, içeriye kateden ve boş alanlara yapacağı koşularla gol pozisyonuna sokmaktı. 22. dakikada Feghouli’nin girdiği pozisyon, 24. dakikada yine Feghouli’nin ceza sahasına girerken faul alması ve 31. dakikada Feghouli’nin asistinde Rodrigues’in girdiği pozisyon hep bu hücum planının ürünleriydi.

 

İKİNCİ YARI

İlk yarının bitimiyle beraber Galatasaray planı dahilinde istediğini alıyordu. İkinci yarıda gol yemediği her dakika oyunu lehine geliştirecekti fakat belki de taraftarın en çok güvendiği isim olan Muslera’nın yaptığı büyük hata sadece 1 gol hediye etmekten çok daha fazlası olacaktı sarı-kırmızılılar için. Golden hemen önce, ilk yarıda sıkça gördüğümüz ceza sahasındaki tek Beşiktaşlı oyuncuya orta açma girişimi tekrarlanırken, yapılan büyük hata bambaşka bir maçın habercisiydi.

Skor üstünlüğünü ele geçiren Beşiktaş momentumu tamamen lehine çevirip çok daha kompakt bir yapıya büründü. İlk yarıda ileride bulmakta zorlandığı alanları maç ilerledikçe sıklıkça bulmaya başlayan siyah-beyazlılar, rakibin tüm oyun düzeninin bozulmasıyla belki de bir derbide oluşabilecek en farklı skoru almaya yetecek kadar pozisyona girdi. 61. dakikada Oğuzhan’ın kaleciyle karşı karşıya kaçırdığı pozisyon ile başlayan süreçte maç sonuna kadar 2 gol ve tam 8 gol pozisyonu sığdıran Beşiktaş’a tek başına karşı koyan isim ise Muslera oldu.

Sadece 1 gol ile bu kadar demoralize olan Galatasaray’ın bu halini tamamen taktiksel olarak açıklamak belkide haksızlık olacaktır. O ana kadar defansta neredeyse hatasız oynayan, ikili hatta üçlü kademelerle alanları kapatan, adam markajı yerine alan markajını çok iyi uygulayan Galatasaray yediği golden sonra veremediği reaksiyonun da getirdiği sinir bozukluğuyla tüm oyun içi aksiyonlarda kontrolü kaybetmiş bir görüntü sergiledi.

Birbirine benzer pozisyonlarda ilk yarıda topun gerisinde 9 adamla kompakt bir savunma sergileyen Galatasaray, 2. yarıda yediği golden sonra defans ve hücum hattı arasında oldukça fazla alan bırakmaya başladı. Takım halinde hareket etme reaksiyonunu kaybedince Beşiktaş önde olmasına rağmen daha fazla adam ile Galatasaray defansının üstüne gidebildi.

Ülke standartlarında astronomik denilecek rakamlarla kurulan Galatasaray on birinin mental anlamda yaşadığı eksiklik, bir büyük maçın daha, üstelik tarihi farkın kıyısından dönerek kaybedilmesi ile tam anlamıyla su yüzüne çıktı.

 

FARK YARATANLAR

Oguzhan Özyakup

Oğuzhan’ın iyi oynadığı maçlarda Beşiktaş’ın takım olarak daha iyi oynadığı bu maçta bir kez daha kanıtlandı. Son zamanlarda ilk 11’deki yerini Tolgay’a kaptırsa da önce hafta içindeki Manisa maçı ardından derbide yaptığı kusursuz maestroluk görevi ile Beşiktaş adına fark yaratan isimlerden biri oldu. %86 gibi oldukça yüksek bir pas yüzdesi ile oyunu tamamlayan Oğuzhan tam 7 kilit pas ile 2 takım içerisinde en yüksek orana ulaştı.

Fernando Muslera

Yaptığı büyük hataya rağmen Galatasaray taraftarının neden ona kızamadığı bu maçın bitiminde tekrar net bir şekilde görüldü. Galatasaray forması ile kazandığı 3 şampiyonlukta çok büyük pay sahibi olan Uruguaylı kaleci takım arkadaşlarına sert bir mesaj verircesine pes etmeyen tek oyuncu olarak göze çarptı. Kalesine gelen 10 isabetli şuttan 7’sini kurtaran Muslera, Galatasaray adına kara bir gece olmasını engelleyen tek isimdi.