Mehmet Sepil başkanlığında yatırımlarını yoğunlaştıran ve tek hedefi Süper Lig olan Göztepe; 2016/2017 sezonunda, Okan Buruk’tan koltuğu devralan Yılmaz Vural önderliğinde, Play-off finalinde Eskişehir’i yenerek 14 yıl süren süper lig hasretini sona erdirdi ve uzun yıllar sonra İzmir’in de bir takımla Süper ligde yer almasını sağladı.
Yılmaz Vural ile anlaşamayarak karşılıklı olarak yollarını ayıran Göztepe yönetimi, uzun araştırmalar sonucunda kariyerinde sadece Dardanelspor’da birinci adam olarak tecrübesi bulunan, son dönemlerde ise önce Sergen Yalçın’ın daha sonrada Şenol Güneş’in yardımcılığıyla ün yapmış 41 yaşındaki Tamer Tuna ile anlaşmaya vardı. Tamer Tuna yönetiminde transfer politikasının temeline ligi bilen, tecrübesi fazla olan oyuncuları koyan Göztepe, transfer döneminde birçok oyuncuyu transfer etti ve takımı 1-2 nokta haricinde tamamen yeniledi. Bu dönemde Sabri, Selçuk gibi tecrübeli isimlerin yanı sıra, ligde uzun süre forma giymiş ve başarılı işler yapmış Castro, Scarione, Ghilas, EPL seviyesinde top koşturmuş Fransız Gouffran, Avrupa’da isim yapmış tecrübeli kaleci Beto ve belirli piyasaya sahip scouting ekibinin de çalışmaları sonucu Kosanovic – Peybernes – Kadu gibi isimler takıma katıldı. Bunların yanı sıra Avrupa’dan Ngando gibi genç, yine iç piyasadan Doğanay gibi, Beşiktaş alt yapısından Muhammed Enes Durmuş gibi oyuncularda takıma katılan diğer isimler oldular.
Maç Panorama
Göztepe sezona iç sahada oynadığı Fenerbahçe maçı ile başladı. Tamer hocanın Fenerbahçe maçındaki tercihleri ise lige 14 yıl aradan sonra dönmüş bir takım için fazlasıyla cesurdu. Öyle ki ilk 11’de Ghilas – Scarione – Gouffran – Adis dörtlüsü bir aradaydı. Dahası merkezde de Rotman – Castro ikilisi vardı. Top Göztepe’nin ayağına geçtiğinde rakibin korktuğu izlenimi televizyon başındaki insanlara çok rahatlıkla geçiyordu. Nitekim takım ilk lig maçında, Fenerbahçe gibi bir rakip karşısında 2 gol de bulmuştu. Daha fazlasını atabilecek pozisyona da girmişti. Ancak ne var ki Göztepe’nin topa sahip olamadığı bölümlerde öndeki 4 hücumcu oyuncunun varlığı takımın genel savunma anlayışını ciddi zedelemişe benziyordu. Rakip tek topla bu 4 oyuncuyu ekarte ediyor, merkezde de çoğunluğu sağladığı anda Göztepe geri dörtlüsüyle karşı karşıya kalabiliyordu. Maçın skoru 2-2 ile sonuçlandı ve Göztepe uzun süre sonra çıktığı ilk Süper Lig maçından ilk puanını da kopardı. Skor tatmin ediciydi fakat oyun kesinlikle beklentilerin çok ötesindeydi.
İkinci haftada rakip Kayseri’ydi. Maç deplasmandaydı. İlk maçın kadrosu Gouffran’ın yaşadığı sorun sebebiyle yapılan değişiklik dışında kendisini koruyordu. Kayseri’nin ilk yarıda çok büyük baskı yaptığı, çok önemli pozisyonları harcadığı bir maçtı. Gol, Kadu’nun rakibine dengesiz girmesi sebebiyle verilen penaltının olumlu sonuçlanmasıyla gelmişti. Göztepe’nin özellikle ilk yarıda rakip kaleye bile gitmekte zorlandığını önemle hatırlatmak lazım. İkinci yarıda rakibin skoru koruma psikolojisi, Göztepe’nin de skoru dengeleme çabasıyla birleşince son bölümlerde sun-i baskılar olsa da istenen gol gelmeyerek Göztepe ilk yenilgisini, ikinci hafta, ilk deplasmanında almış oldu.
Üçüncü haftada rakip Trabzon’du. İç saha mücadelesiydi ve yine seyircisizdi. Bir önceki haftadan farklı olan tek şey Halil’in yerine Tayfur’un oynamasıydı. Onun dışında takım yine benzer şablonla sahadaydı. Trabzonspor’lu oyuncuların saha içindeki davranışları anlam veremediğim seviyede ilginçlikler barındırıyordu. Kenarda Ersun Yanal’da bunu görmüş olacak ki o maçta ekstra gergin ve takımını kenardan uyaran bir tarzdaydı. Sanırım Trabzon’lu oyuncular Göztepe’yi biraz küçümsemiş ve galibiyeti çantada keklik olarak görmüşlerdi. Oyun olarak Fenerbahçe maçıyla belirgin bir fark yoktu. Birçok şey yine benzerdi. Tek fark vardı, skor 2-2 değil 3-2 olmuştu ve Göztepe ilk galibiyetini almıştı. Ancak takımın kolay gol yeme, rakibin kaleye inme hızı gibi belirli başlı sorunlar devam ediyordu.
Dördüncü haftada rakip Osmanlı’ydı. Kötü bir dönem geçiriyorlardı. Bülent Uygun’un çıkışa geçmek için uygun gördüğü maçlardan biriydi. Buna paralel olarak kadroda radikal kararlar verdiği bir maçtı. Elindeki birçok hücum oyuncusunu sahaya sürmüştü. Buna karşılık Göztepe’de Tamer Hoca ise ilk kez iki altı numarayı yan yana oynatmayı tercih etmiş ve ön tarafta da sadece 2 hücumcu oyuncuyla başlayarak niyetini maç başında belli etmişti. Maçın gidişatı bizlere kontrolsüzce ataklar geliştiren Osmanlıspor, buna karşın kendi sahasında düzenli ve kalabalık halinde savunma pozisyonunu alan ve aldığı topları hızlı kullanmaya niyeti olan bir Göztepe olacağını en baştan gösterdi. Maç bu kompozisyon içerisinde gitti ve Göztepe 0-2’lik skorla istediğini alan taraf olmuştu. Bu skor, takımın ilk gol yemediği maç olarak hafızalara kazınacaktı. Bunun yanında Tamer hocanın maç önünde açıkladığı genel oyun beklentisi ile maç sonunda bunun beklendiğini, buna göre analiz edildiğini ve kadronun da bu doğrultuda çıkarıldığını söylemesi de işin arka planında ne kadar doğru işlerin döndüğünün basına yansıyan ilk yüzü olduğunu özellikle belirtmek gerekiyor.
Beşinci haftada iç sahadaki rakip Gençlerbirliği’ydi. Tamer hoca bir önceki hafta yaptığı taktiksel değişiklikleri eski haline döndürmüş, takım yine 3 hücumcuya sahip ve tek 6 numaranın oynadığı bir hüviyete bürünmüştü. Takım maç içerisinde 2 defa 2 farklı öne geçmesine rağmen, her öne geçişinde kontağı kapattı ve profesyonel futbolcuların yapmayacağı işleri yapmaya başladı. Nitekim bunun cezasını da ilk önce 2-0’dan 2-1’e gelen, sonrasında da 3-1’den son dakikalarda 3-2’ye gelen ve uzatmalarla birlikte 5-10 dakika aralığını can havliyle geçirmeye sebep olan bir duruma getirmişti. Bu takımın sezon içerisindeki ilk kontak kapatması olacaktı ve maalesef devamı da gelecekti.
Altıncı haftada sıra Sivas deplasmanındaydı. Tamer hoca Osmanlı deplasmanında kazanan, Gençlerbirliği ile iç sahada oynanan maçta ara verdiği takımı tekrar Sivas deplasmanında sahaya sürmüştü. Maçın ilk bölümünde Adis’in kendi kalesine attığı gol işleri değiştirir gibi olsa da Adis kendi bozduğunu inanılmaz bir performansla tam tersine çevirdi ve 20 dakikada hat-trick yaparak skoru 1-3’e getirdi. Sonrasında Gençlerbirliği maçında 2 farklı öne geçtikten sonra kontağı kapatan Göztepe’nin bir kopyasını daha izlemeye başladık ve oyun rakibin lehine gelişmeye başladı. Rakip adına beklenen golün 85. Dakikada gelmesi 3. Golün bulunup beraberliğin sağlanabilmesi için yeterli olmadı ve Göztepe, Osmanlı deplasmanı sonrası Sivas’tan da istediği sonucu alarak evine döndü.
Yedinci haftada iç sahada rakip, ligin en iyi ve çeşitli oyununa sahip olan Başakşehir’di. Göztepe’de Peybernes’in yokluğunda Kadu – Kosanovic ikilisi ilk kez beraber ilk 11 başladılar. Başakşehir çok da iyi bir oyun ortaya koyamadan, ilk yarıda 3 dakika arayla 2 gol bularak skor üstünlüğünü ele aldı. Gollerin biri duran toptan Epureanu’nun kafasıyla (Selçuk ve Kosanovic ikilisi kafaya yükselip rakibi engelleyememişlerdi), diğeri ise Kosanovic’in uzaklaştırmaya çalıştığı topu Adebayor’a nişanlayıp kaleye girmesiyle geldi. Buna rağmen ikinci yarıda hem hocanın değişiklikleri hem de sonuçtan bağımsız taraftarın desteğiyle oyunu ele alan Göztepe, Başakşehir’e karşı bu sezon içerisinde en iyi performansı gösteren ekip olarak hafızalara bir çentik daha attı.
Sekizinci haftada Antalya deplasmanı oldukça zorluydu. Deplasmanda kazanan takımı bozmayan Tamer hocanın öğrencileri maçın ilk 20 dakikasında 0-2 öne geçmesine rağmen rakibin reaksiyonuna kolay teslim olmuş ve farkın 1’e inmesine çabuk izin vermişti. Geçmiş maçlarda 2 farklı öne geçip kontak kapatan oyuncular bu sefer 45 dakika boyunca iyi bir sınav verdiler ve hem skoru korudular hem de son dakikalarda fişi çeken golü bularak üst üste 3. deplasman galibiyetine imza attılar.
Dokuzuncu haftadaki Alanya maçı, Tamer hocanın dış sahada çıkardığı kadronun Başakşehir sonrası iç sahaya yansımasıydı. Her iki takımında dönem dönem oyun üstünlüğünü ele aldığı maçta Göztepe 2 dakika arayla 2 gol bularak bir anda 1-1’den 3-1’e sıçrama yapan taraftı. Fakat Gençlerbirliği ile Sivas maçlarında 2 farklı avantaj sonrası yaşanan kontak kapatma buraya da yansıdı ve son dakikalarda peş peşe gelen 2 gol Göztepe’yi alabileceği 3 puandan etti. Takım 3. kontak kapatışında ilk puan kaybını yapmış oldu.
Onuncu haftadaki Kasımpaşa mücadelesi ise teknik – taktik vb saha içi olaylarla açıklanamayacak ve ilk yarının açık ara en kötü mücadelesinin verildiği maçtı. Takım olarak kafası maçta olan oyuncusu sayısı çok düşüktü. Oyuna, skora isyan edecek oyuncu sayısı yok denecek kadar azdı. Mağlubiyet kaçınılmazdı ve gerçekleşti. 3 haftalık deplasmanda kazanma serisi de burada son buldu. Tamer Hocanın maç sonu değindiği konunun bu olması da olayın farkındalığı açısında oldukça önemliydi.
Beşiktaş mücadelesi Başakşehir sonrası içeride kaybedilen ikinci maçtı. Takım maça hiç olmadığı kadar iyi girmiş, 2 tane de çok önemli pozisyonda Fabri ekstra işlerle takımını ayakta tutan isim olmuştu. Sonrasında bir müddet ise topa sahip olan, istediği gibi oyunun temposunu değiştiren Beşiktaş takımını izlemişti tribünler. Peybernes – Kosanovic yokluğunda Leo ilk kez tandemde forma giymiş ve Talisca’nın ilk golü de Leo üzerinden kafa vuruşuyla gelmişti. Takım ikinci yarıya her şeye rağmen iştahlı başlamış fakat Beşiktaş tecrübesiyle skoru 3-0’a getirmiş ve sonrasında da maçın alevi sönmüştü. Bu maçta gollerin başlangıç noktasının üçüncü bölgede kaptırılan ve karşı atağa dönüşen toplar olduğunu ve takımın geriye koşma / yerleşme ve aynı zamanda topsuz hareket konusunda önemli eksikliklerin olduğunun ayyuka çıktığı bir maç olarak zihinlere yerleşmişti. Yine Tamer hocanın maç sonu bu konudaki tespiti de ilerleyen döneme ışık olacak nitelikteydi.
Beşiktaş sonrası oynanan Bursa – Akhisar – Karabük – Malatya – Konya maçlarını bir bütün olarak ele almakta fayda olduğu görüşündeyim. Zira Beşiktaş maçından sonra değişen oyuncu ve buna bağlı takımın tamamına sirayet edecek önemli bir oyun içi taktik değişiklik mevcuttu. Takım Beşiktaş maçında yapılan hatalar, buna ilave Tamer hocanın tespitleri doğrultusunda önce Sabri / Tanju ile oyuncu değişikliğine, sonra takım olarak başta geri dörtlü ve daha sonra onlara dahil olan iki 6 numarayla birlikte 3. bölgeye katılımı çok az olan, daha çok kendi yarı sahasında çakılı ve kalabalık olarak bekleyen bir tarza geçiş yaptı. Bu dönemde daha az kişiyle hücum yapan, 3. bölgede atak bitirilememesi sorununu daha az yaşayan ve karşı atak yeme riskini en alt seviyeye çıkarmış bir Göztepe izledik. Bu 5 maçlık periyotta olası 15 puanın 13 puanını alan Göztepe, Gouffran’ın Bursa deplasmanında son dakikada kaçırdığı %100’lük pozisyonu da golle buluşturabilse buradan tulum çıkarabilecek oyunu yakalamıştı.
Kare As
Sıralama yapmadan, geriden başlayarak takımın en iyileri kuşkusuz Beto, Kadu, Castro ve Adis Jahovic’ti.
Beto sadece takımın en iyisi olmakla kalmayıp Süper Lig’de ilk yarının en iyi kaleci performansına bile imza atmış olabilir. Tek başına aldığı, yüksek kurtarış sayılarına ulaştığı maç sayısı oldukça fazla.
Kadu mevcut stoper rotasyonu içerisinde en az hatayla oynayan, en çok güven veren ve performansı en iyi olan oyuncuydu.
Castro bugün Galatasaray ve Fenerbahçe’de oynayabilecek, Beşiktaş’ta da ciddi süreler kapabilecek, iş ahlakı yüksek, çalışkan, tipik box to box oyuncu örneği. Muazzam iş çıkardı.
Jahovic attığı 14 gol, yaptığı 3 asist ile ligin ilk yarısının gol krallarından birisi oldu. Aynı zamanda attığı gollerle takımına en çok puan kazandıran isim.
Geriye Kalan Performanslar
Traore: Dengeli bir ilk yarı geçirdi. İç saha performansı dış sahaya nazaran daha iyiydi.
Peybernes: Sakatlık sorunu sebebiyle bazı maçları kaçırdı. Kadu ile oynadığı vakit işleri biraz toparlayabiliyorken Kadu’suz performansı iyi denemeyecek seviyede.
Kosanovic: Ayağı bir stopere göre üst seviye. Duran topları kullanabilmesi de büyük ekstra. Buradan takıma 3 puan kazandırmışlığı da var. Lakin temel savunma meziyetleri bir hayli eksik olan bir isim. Ağır. Reaksiyon süresi uzun. Hamlelerinde başarı oranı çok düşük. Hamle zamanlamaları hem yanlış hem doğru karar verme mekanizması kötü. Beğenemediğim bir isim.
Leo: Süper lige çıkan kadrodan geliyor. Traore transferi öncesi 2 lig maçında da forma giydi. Stoperde görev verildi, orada da iyi niyetiyle mücadele etti. Ancak genel kalitesi belli. Yedek olarak durması sorun olmayacak bir isim.
Sabri: İşin hücum yönünü oynayabilen, savunma yönünde doğru pozisyon alma, adam takibi gibi özellikleri beceremeyen ve 3. bölgede bizzati kaptırdığı toplarda geri dönüşü, hücumdan savunmaya geçişi kötü olan bir isim. Bence sadece iç sahadaki Anadolu maçlarında tercih edebilecek biri.
Tanju: Takımın son çıkış ve en iyi döneminde sağ bek oynayan isim. Oyunun iki yönünde iyi değil. Savunma yönü daha ağır basan bir isim. Oynadığı dönemde de çakılı bek olarak oynadı. Genel olarak performansı iyi. Ama Göztepe daha iyisini hak ediyor.
Rotman – Selçuk ikilisi iyi niyetli fakat benim orta saha merkezinde tercih etmemeye imtina gösterdiğim oyuncu profillerine sahipler. Beraber oynadıkları bölümde savunma dozajını bir doz arttırmış olsalar dahi yeterli seviyeden eksik olduklarını düşünüyorum.
Doğanay çok çok az süre aldı. Beşiktaş maçında yaptıkları değerli fakat Türkiye’nin futbol iklimi içerisine bu oyuncuları takıma adapte etmek çok zor. Beklemek lazım, sabır lazım. Geleceğini parlak görüyorum.
Ngando çok az süre bulabildi. En son forma giydiği iç saha maçında (sanırım Akhisar maçıydı) iyi işlerde yapmıştı ama sonrası yine gelmedi maalesef.
Halil / Tayfur: İkisinden birinin kesinlikle ilk 11 başlaması gerekli. Tarzları benzer. Takımın savunma / hücum – hücum / savunma geçişlerindeki +1 sağlayacak, o dengeyi kuracak en önemli adamlardan ikisi.
Scarione: Sezona iyi başlamıştı, sonra 10 numaradan kenara evrildi, derken sakatlık, dönüşünün uzaması vs derken tam randıman alınamayan isimlerden oldu. Neler yapabileceklerini bildiğimiz bir isim, ikinci yarıda katkı verecektir diye ümit ediyorum.
Gouffran: Herhalde tribünlere kalp krizi geçirtecek isim. Bursa maçı, peşinden Akhisar maçı.. İki maçta boş kale ya da karşı karşıya atamadıkları kendi klasıyla bağdaşmıyor. Ondan da verim alınamadı açıkçası.
Ghilas: Transferinden fazlasıyla ümitli olunan ama bunu performans olarak göremediğimiz bir isim. Fazla kilolarından bir türlü kurtulamadığını belirtmek lazım. Buna ilave oynadığı maçlarda çıplak gözle görebildiğim kadarıyla doğru işleri yapamayan bir isim olduğunu belirtmem gerek.
Ömer: Transferi sırasında sakattı. Uzun bir dönem geçirdi. Dönüşü sonrası pek iyi olduğu söylenemez. Ciddi güç kaybının ve maç pratiğinde eksikliğinin olduğunu söylemek lazım. Devre arası kampı iyi gelebilecek isimlerden.
Transferde Öncelikli Bölgeler ve Oyuncu tarzına yönelik Örnekler
1: Merkez Orta Saha: Benim oyun görüşüm içerisinde topa hakimiyet kuramayan, oyunun temposunu elinde tutamayan ve oyunu yönlendirme ya da zaman zaman rakibin dengesini bozma işlevini yapamayan merkez orta sahaların pek işi yok. Rotman – Selçuk her ne kadar iyi niyetli mücadele ediyor olsalar bile bence yetersiz bir performans söz konusu. Buraya gelecek Badji tarzında bir oyuncu Castro ile iyi bir ikili olabilir Göztepe’nin merkezde seviye atlamasına yardımcı olabilir. Basında çıkan Poko isminin de gayet uygun olduğunu ve iyi işler yapabileceğini de ayrıca söyleyebilirim.
2: Ofansif Kenar Oyuncusu: Takımın bir kenarının muhakkak Tayfur / Halil ikilisinden birine emanet edilmesini, öbür kenarında Gouffran – Scarione ve zaman zaman Ömer’in performanslarının yetersiz olması sebebiyle takviye edilmesi görüşündeyim. Burası içinde daha önce benim düzenli takip ettiğim, hatta raporunu da yazdığım Magnus Eriksson (geçtiğimiz hafta MLS’e transfer oldu) tarzında tabela katkısı kuvvetli olan, set oyununda iş görebilecek, ortalama üzeri takım savunmasına katkı sağlayacak birine ihtiyaç var.
Bu iki nokta ara transfer döneminin olmazsa olmazları bana göre. Bunun yanında stoper ve kenar bek konusunda da eksikler mevcut. Lakin eldeki oyuncu sayısı, ara transfer döneminde yapılabilecek transfer sayısı, takımın bütçesi gibi farklı etkenler bunları kısa vade için mümkün kılmayabilir.