Norveç için futbol oyununun anlamı yalnızca dünyanın geri kalanından değil diğer kuzey ülkelerinden de oldukça farklıdır. Bu durumun sonucu olarak uzun yıllar boyunca bu ülkenin futbol endüstrisine kattığı değerler parmakla sayılabilecek sayıda kalmıştır. 

Norveç’in ortalama bir futbol takipçisine hatırlatabilecekleri John Arne Riise, John Carew ve Morten Gamst Pedersen’in ilerisine geçemeyecektir. 

Norveç’in aksine coğrafi bağlamda rekabet içerisinde bulundukları İsveç’in tarihinde Dünya Kupası’nda başarılı sonuçlar yer alırken uzun süredir Henrik Larsson ve Zlatan Ibrahimovic’in sırtında başarılı sayılabilecek sonuçlar alıyorlardı. Coğrafyanın bir diğer başarılı takımı Danimarka ise geçmişteki Avrupa Şampiyonası başarısını tekrarlamaya uzak olsa da turnuvalara düzenli katılan ve Avrupa’nın çeşitli liglerine ihraç ettiği oyuncularla tanınan bir futbol ülkesi haline geldi. Taraflı tarafsız tüm futbolseverlerin ilgisini üzerine çeken İzlanda ve uzak olmayan bir gelecekte yeniden başarılı günler yaşayacak Norveç’in yaptığı atılımlar ve futbola yaklaşımları geçtiğimiz 10-15 yıl içerisinde temelinden değişti.

Tesadüf boyutu tartışmalı olmakla birlikte Norveç’in günümüzde bulunduğu noktada A Milli Takımımızın payı bulunmaktadır. O güne dek Olimpiyat Oyunları ve Dünya Kupası Elemeleri’nde diş geçiremediğimiz Norveç’i 1-0 geriye düştüğümüz ve sakatlıklar nedeniyle zorunlu oyuncu değişikliği yaptığımız maçta 2-1 yenerek uzun yıllar süregelecek başarısızlıklara alıştırmıştık. Geçtiğimiz elemelerde Almanya’dan 6-0 gibi ağır bir mağlubiyetle dönen Norveç’in toparlanma süreci ve uyguladığı yöntemleri anlatmaya çalışacağım. 

Milli Takımımız, soğuk bir Norveç gecesinde rakibini safdışı bırakıyordu.

Refah içerisindeki yaşamları ve doğal güzellikleri, Norveç ülkesinin çağrıştırdığı kelimelerden bazılarıdır. Ne var ki, sosyal yönden adaletli olmakla övülen ülkenin futbol endüstrisi özelinde aynı eşit koşulları sunmadığı aşikar. 1973 yılı itibariyle ülkenin kuzeyinde yer alan takımların da katılımıyla tüm ülkeyi kapsayan ligin uzak ara dominant takımının Rosenborg olduğunu söyleyebiliriz. Günümüzde kuzey olarak görülebilecek topraklardan yalnızca Tromso’nun ligde mücadele ettiği belirtmek gerekir. Bununla birlikte MGI incelemelerine göre yakın zamanda Dünya’nın En Zengin 7 Şehrinden birisi olması beklenen iki şehir Bergen ve Trondheim takımlarının başarıları dikkat çekicidir. Trondheim temsilcisi Rosenborg, her sezon şampiyonluk yarışına dahil oluyor ve Almanya’da Bayern Münih benzeri bir dominantlığa sahip. Geçtiğimiz sezon Nicklas Bendtner’i kadrolarına katarak uluslararası çapta herhangi bir Norveç takımının yapamayacağı bir transferi yaptılar ve buna ek olarak Eliteserien’de parlayan hemen her oyuncuyu transfer ediyorlar. Yalnızca geçtiğimiz sezon TrScouts listemizde ve raporlarımızda bulunan Samuel Adegbenro ve Anders Trondsen’i takımlarından kopardılar. Rosenborg konusunda son olarak şunu söyleyebiliriz, 2017 OBOS Ligi’nde(Norveç 2.Ligi) Bodo/Glimt takımına kiraya verdikleri genç oyuncular dahi takımlarında fark yarattı ve şampiyon yaptı.

Yeşil ile belirtilmiş alanlar 2017’de Eliteserien’de yer almış takımların bölgelerini gösterirken, Kırmızı bölge bugüne kadar henüz ligde yer almamıştır.

2017 Eliteserien’in beşinci sırada tamamlayan Bergen takımı Brann’ın da gelişme gösterdiği yadsınamaz bir gerçek. Rosenborg ve Oslo takımları ile mücadele edecek ekonomik seviyeye gelen Brann önemli bir futbol aklı ve teknik direktör ile ligin en sağlam takımlarından biri konumunda ve önümüzdeki sezon da zirveye oynayacaktır. Oslo, Bergen ve Trondheim takımlarının sahip olduğu ekonomiye Molde’nin de sponsor gücünü eklediğinizde, ligin aslında birkaç takım arasında oynandığını düşünebilirsiniz fakat futbol aklı, scouting ve altyapıyı teşvik eden sistemler sayesinde hemen her takımın zirve mücadelesi yapabildiğini görebiliyoruz. 

İçinde bulunduğumuz günlerin futbol aklı ile fark yaratan takımı kesinlikle Sarpsborg 08’dir. Geçen sezonu beklentilerin çok ötesine geçip Avrupa Ligi Ön Elemeleri için vize alarak bitiren takım, kadro değeri olarak ligin yalnızca sondan 6. sı olarak dikkat çekiyor. Sezon ortasında oyun anlayışlarının temelinde yer alan Anders Trondsen’i doğrudan rakipleri Rosenborg’a kaptırmalarına karşın sağlam oyun anlayışlarını saha dışı akılları ile birleştirerek tarihi başarıya ulaştılar. Bu sezon oyuncu satışından 4.3 milyon € elde eden takım bu yönüyle de diğer Norveç takımlarına fark atmış durumda. Bonservis bedeli elde ederek yaptıkları satışlar dikkate alındığında, 3 oyuncunun da önemli bir scouting ve altyapı başarısı olduğu dikkat çekmektedir. Senegal’den gelen ve vaktiyle Türk takımlarına da önerilen Krepin Diatta, henüz 18 yaşında olmasına karşın takımında geçirdiği 1 sezonun ardından 2 milyon € gibi Norveç için yüksek sayılabilecek bir bedelle Club Brugge’e transfer olmuştur. Bahsi geçen bedel ülkemiz kulüpleri için cüzi olarak görülebilecek olsa dahi Sarpsborg takımının sezonluk giderlerini karşılayacak boyuttadır. Yaptıkları diğer satışlar ise sırasıyla 19 ve 20 yaşlarında kulübe katılan Sigurd Rosted ve Anders Trondsen’di. Yılın savunmacısı adaylarından Rosted’i de Belçika’ya gönderen kulüp, Trondsen’i de yukarıda belirtildiği gibi Rosenborg’a kaptırdı. Giden oyuncuların yerini başta İzlanda Milli Takımı’nda da oynamaya başlayan Orri Sigurdur Ómarsson’u Valur takımından alarak dolduran takımın bu transferden de kâr etmesi oldukça olası duruyor. Altyapıdan yükselttikleri yeni oyuncular ve 28 yaşın üzerinde oyuncu transfer etmeme prensibiyle, bu oyunculardan da maddi bir getiri elde etmek istediklerini açıkça gösteriyorlar. 

Manchester United, Liverpool ve Southampton’ın listesinde bulunan Krepin Diatta, Avrupa’ya Sarpsborg ile açıldı ve gelişimine şimdilik Premier League’nin arka bahçesi Belçika’da devam edecek.

Benzer bir yapılanma yolunu tercih eden ve başarısıyla özellikle geçtiğimiz sezon dikkat çeken Barum kentinin takımı Stabaek ülkemize yaptığı ihraçlarla da bilinen bir takım. Alanzinho’yu önemli bir ücret karşılığında Trabzonspor’a gönderen Stabaek, geçtiğimiz aylarda da bonservis bedeli ödemediği 23 yaşındaki Tortol Lumanza’yı Osmanlıspor’a sattı. Altyapısına ve Norveç’te yetişmiş oyunculara verdiği önem sayesinde iskeletini bu oyuncular üzerine kuran takım henüz reşit bile olmayan Hugo Vetlesen’i ve Norveç U-21’in düzenli oynayan stoperi Andreas Hanche-Olsen’i şimdiden geleceğe hazırlıyor. Yalnızca Norveçli değil, önemli bir scouting ağı sayesinde kadrolarına kattıkları Luc Kassi, Mande Sayouba, Roland Hernandez, Franck Boli ve son olarak Abdul Basit Agouda son derece etkili transferler olarak dikkat çekiyor. Örneklendirmek gerekirse, 2012 yılında 19 yaşındayken Stabaek’e transfer olan Mande Sayouba önemli bir aşama kaydederek Fildişi Sahili’nin A takım kadrosunda kendisine sağlam bir yer etmiş durumda. Geçtiğimiz sezonun önemli bir bölümü Avrupa Ligi Ön Elemeleri için avantajlı bir konumda götürürken, forvetlerinin formsuzluğu ve takımın kalbi Luc Kassi’yi kaybettiklerinden bir süre zorlandılar fakat kurdukları iskelet sayesinde paraya karşı önemli bir futbol aklını ortaya koyuyorlar. Takımın iskeletini oluşturan oyuncuların hepsinin genç yaştan itibaren birlikte ve aynı kulüpte yer alması mutlaka fark yaratacak bir detay olacaktır.

Stabaek’in genç yaşta kadrosuna kattığı ve performansıyla Fildişi Sahili’nin formasını giymeye başlayan Sayouba.

Yapılanması Sarpsborg gibi önemli bir futbol aklına ya da Stabaek gibi uzun vadeli bir geçmişe dayanmayan takımların ligde bu yolu denerken zorlandığı tartışmasız bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Defansif orta saha pozisyonunda kurduğu Ifeanyi Mathew – Bonke Innocent ile ligin ilk yarısında fark yaratan Lillestrom, Innocent’in Malmö’ye gidişiyle birlikte ligde düşme korkusu yaşadı. Her ne kadar Innocent yaklaşık 1 milyon € gibi bir bedelle ayrılmış olsa da yerini dolduracak planın yeterince isabetli olmamasından ötürü zor günler yaşadılar. 

Ligin belkemiği olan takımlar ve önemli yapılanmaların üzerinde durduktan sonra ülke genelindeki yapılanma ve altyapılara verilen öneme değinmek de gerekiyor. Öncelikle belirtilmelidir ki, Molde ve Rosenborg hariç takımlar için Avrupa’da yer almak maddi getiri elde etmenin ötesinde yalnızca heyecan ögesi barındırmaktadır. Bahsi geçen takımlar haricinde futbolu oyun olarak görenlerin sayısı oldukça fazladır. Bu cümleyi açmak gerekirse, Norveç’in görece huzur dolu futbol atmosferine dikkat çekmek gerekiyor. Kulüp profesyonellerinin hatta teknik direktörlerin cep telefonları ve iletişim adresleri açık açık kulüplerin internet sitesinde yer almaktadır. Ülkemizde hatta diğer hiçbir ülkede bu durumun yaşanması mantıklı dahi gelmiyor. Taraftar olaylarıyla da gündeme gelmeyen ülke futbolu bu açıdan da huzurlu ve şeffaf bir futbol atmosferi yansıtmaktadır.

Futbolcuların lisansının çıkarılması ve kadroya kayıt edilmesi konusunda federasyonun politikası oldukça ilgi çekicidir. Yabancı futbolculara yönelik bir kısıtlama bulunmamasına karşın her takımın uyması gereken sıkı kurallar vardır. Her takım en fazla 25 oyuncu kaydedebilirken, 21 yaşından önce mevcut kulübünde en az 3 sene geçirmiş 2 oyuncunun kaydedilmesi zorunludur. Bu kural hemen her ülkede farklı şekillerde olsa da mevcut 16 oyuncunun 21 yaşından önce 3 yıl Norveç kulüplerinde oynaması kuralı doğrudan altyapıları hedef alan bir düzenlemedir. Ülkemizde; kulüpten yetişmesi beklenen oyuncu sayısı 4, ülkeden yetişmesi beklenen oyuncu sayısı 8’dir ve özellikle ilkini doldurmakta kulüplerimiz zorlanmaktadır. Bu uygulamanın dikkat çekici faydaları özellikle ekonomik ve genç oyunculara verilen önem açısından hayatidir. Belirtilmelidir ki Norveç göç alan bir ülke ve Ghayas Zahid, Rafik Zekhinini gibi göçmen çocuğu futbolcular Norveç’te yetiştiğinden yabancı sayılmamaktadır. Keza yukarıda belirtilen, genç yaşta Stabaek’e transfer olan Fildişi Sahilleri doğumlu kaleci Mande Sayouba için de durum bu yöndedir. Dolayısıyla yukarıda belirtilen lisans kuralları ile amaçlanan hedeflerin en önemlisi kulüplerin ekonomik istikrarını korumak ve genç oyuncuların önünü açmaktır.

Zengin bir futbol ekonomisine sahip olmayan Norveç kulüpleri için altyapıya yatırım yapmak ekonomik ve saha içi başarısı açısından en mantıklı seçenek olarak durmaktadır. Görece maliyetsiz ve Norveç’te yetişme kriterlerini karşılamayan bir oyuncu getirip onun ülkeye ve şehre alışmasının riski, altyapı oyuncusuna şans verilmesinden çok daha yüksektir. Görüşü destekleyen en önemli veri geçtiğimiz sezon Aalesund’un sürpriz bir şekilde küme düşmesidir. Kadrosunda lig ortalamasından %12 yani 3 fazla yabancı bulunduran takım, orta sıraları rahatlıkla hedefleyen kadrosuna rağmen ligde tutunamamıştır. Bahsi riskleri zaman zaman Rosenborg almaktadır ancak yukarıda belirtildiği gibi onların da önceliği ülkede parlayan yıldızları transfer etmektir. Jonathan Levi, Nicklas Bendtner ve Antalyasporlu Jevtovic’ten verim almışlardır ancak bu oyuncuların maaliyeti diğer takımların üstlenemeyeceği bedellerdir. Kuralların ekonomik boyutu, kulüplerin maddi açıdan mantıksız kararlar almalarını belirli ölçüde engellerken oyuncu gelişimi ve pazarlanması açısından önemli bir kapı açmaktadır. Genç Afrikalı oyuncuların özellikle tercih ettiği ülkede, yerli genç oyuncular da Avrupa devlerinin radarı altında. Kulüplerin değerini bulan her oyuncuyu gönderme eğilimde olması sayesinde sürekli bir sirkülasyon yaşanmakta fakat sürdürülebilirlik ön plana çıkarılmaktadır. Molde gibi ekonomisi oldukça kuvvetli olan bir takım dahi Sander Svendsen gibi ülke futbolunda önemli yer elde etmesi beklenen oyuncusunu 500.000 € gibi ülkemiz için düşük ancak Norveç için önemli bir bedel karşılığında gönderebiliyor. Potansiyelli oyuncular çıkarılmasının yanısıra kıtanın dört bir yanına ihracat yapılması ayrıca dikkat edilmesi gereken bir konu olarak görülmelidir. Bu sezon APOEL formasıyla Real Madrid ve Dortmund maçlarında forma giyen ve bu sezon ligde çıktığı 23 maçta 9 gol atıp 14 asist yapan Ghayas Zahid; Odds BK gibi orta halli kulüpten sonra Fiorentina forması giymeye başlayan Rafik Zekhinini bu tip transfer çeşitliliğine oldukça uygun örnekler olacaktır. Rosenborg hariç her takımın hayatta kalması için bu satışlara ihtiyaç duyduğu bir gerçektir.

Ayrıca, ligin ürettiği ekonomi küçük olduğundan futbolcu maaşları tatmin edici değildir. Bundan dolayı oyuncular, fırsatları değerlendirmeye daha yatkın ve daha iyi maaşlar için yabancı scoutların dikkatini çekmeye çalışmaktadır. Özellikle milli takımda forma giyen oyuncuların neredeyse hepsinin çok genç yaşta ülkeden ayrılmasının altında da bu durum yatmaktadır. Genç yaşta ülkelerinden ayrılan oyuncular hem maddi olarak Norveç’tekinin üzerinde kazanç elde etmekte hem de diğer kültürlerle erkenden karşılaşarak futbollarını geliştirme imkanı bulabilmektedir. Kadrolar hakkında sorulması gereken hayati soru bu kadar oyuncunun nereden bulunacağı ve nasıl eğitildiğidir. Futbola ilgi duyan her gence şans verildiği ve her kulübün akademisinin olduğunu belirtmek gerekiyor. Sık sık çocuklar için turnuvalar düzenleyen ülke bu konuda henüz Toulon gibi önemli turnuvalar düzenleyemese de çocukların tanınması konusunda yeterince eleyicidir.

Şampiyonlar Ligi’nde oynayan ilk Pakistan asıllı futbolcu Ghayas Zahid, Norveç’in yetiştirdiği yabancı asıllı futbolculardan sadece biri.

İzlanda’nın Euro 2016’daki başarısında kulübede yer alan İsveçli Lars Lagerback turnuvadan sonra Norveç’in başına geçti fakat istenilen başarılara ulaştığı konusu tartışmalıdır. Genç oyuncuları üst yapıya kazandırma konusunda çekingen davranmıştır ve Kristoffer Ajer gibi ülke futbolunun geleceğini üzerine inşaa edecekleri bir oyuncuya yeterince şans vermemektedir. Geçtiğimiz hafta Ajer’i ilk defa milli takıma çağırmış olması bu yanlışından dönebilme ihtimali olduğunu göstermektedir. Eleme gruplarında rakip olarak görülebilecek takımlardan Çekya, İsviçre ve Slovakya’ya üstün gelemediler ve zayıf Makedonya’ya karşı 2-0 kaybettiler. Eldeki oyuncular ile önemli başarıların gelmesi zor bir ihtimal gibi dursa da özellikle U21 takımındaki oyuncular, Avrupa devlerine zorluk çıkarabilecek potansiyele sahiptir. Martin Odegaard, Hanche-Olsen, Kristoffer Ajer, Iver Fossum ve Morten Thornsby gibi oyuncular büyük potansiyele sahip yaş grubunun önde gelen isimleri olarak dikkat çekiyor. Handikapları ise Julian Ryerson ve Dahl Reitan dahil olmak üzere bek ve kanat poziyonlarında fark yaratacak bir oyuncuya sahip olmamalarıdır. Bitiricilik konusunda da yeterli çeşitliliğe sahip değiller fakat üst yapıdaki Alexandar Sorloth gibi genç isimlerle bu sorunu aşmaları muhtemeldir. U21 takımı, kadro istikrarını koruyamadığından skor olarak da istikrar yakalamakta zorlanmaktadır buna karşın geçtiğimiz sonbaharda Felix Passlack ve Benjamin Henrichs’in formasını giydiği Almanya U21 takımını net bir skorla mağlup ederek gerçek potansiyellerini gösterdiler.

U21’de forma giyen oyuncuların önümüzdeki elemelerde üst takıma yükselmesi kaçınılmaz olacaktır ve onların boşalttığı alan günümüzün U18 oyuncularına kalacaktır. U18 takımının sahip olduğu potansiyel, henüz oyuncuların kulüplerinde düzenli süre almamasından ötürü tahmin edilebilir düzeyde değil fakat önemli yerlere gelecek oyuncular bu seviyede kendilerini göstermeye başladı. Stabaek’in oyuncuları Abdul Basit Agouda ve Vetlesen bu takımda hatrı sayılır bir role sahipken; Erling Haland, Jens Hauge ve Adnan Hadzic gibi isimler de çıkış yapmayı bekleyen oyuncular olarak parlamaya hazırlanıyorlar. Son olarak belirtmekte fayda var ki, bu isimlerin büyük bir kısmı U15 takımından itibaren birlikte oynayarak büyümeye başladılar ve bu isimler A Milli seviyeye geldiğinde önemli bir tecrübeye sahip olacak. Orta ve uzun vadede Norveç Milli Takımı için eleştirilerin başında tecrübeli oyuncu eksikliği olacaktır. Carew, Riise ve Gamst Pedersen gibi zaman zaman kağıt üzerinde de olsa liderlere sahip olan takımın uzun süredir saha içi lideri yok ve yakın zamanda da olması oldukça zor durmaktadır. Tore Reginiussen, Jarstein gibi tecrübeli isimlere sahip olmalarına rağmen bu isimler kadronun yenilenmesinden sonra yerlerini koruyabilecek kapasiteye sahip değil ve günümüzde 22-25 yaş aralığında bulunan isimlerin de milli takım düzeyinde düzenli şans bulamamasından ötürü takım içi hiyerarşiyi nasıl kuracakları oldukça tartışmalı bir durumdur.

Real Madrid, Barcelona ve Liverpool gibi takımları peşinde koşturmasıyla ünlenen Martin Odegaard kendi jenarasyonunun yüzü olarak görülüyor.

Sonuç olarak; Norveç gibi nüfusun az, doğanın elverişsiz olduğu bir ülkede futbolun gelebileceği nokta belirli bir eşiği aşamayacaktır. Oyuna yalnızca başarı ve tutku için değil, sosyal fayda açısından da bakıldığından keyifli bir futbol ortamı oluştuğu ise tartışmasız bir gerçektir. İnsanlarının bakış açısı değişmediği sürece kulüp düzeyinde en fazla Şampiyonlar Ligi’nde grup aşamasında oynamayı hedefleyeceklerdir fakat milli takım düzeyinde beklentiye girebilecekleri birkaç jenerasyon yetiştirdiklerinden hedefleri yüksek tutabileceklerdir. Karadan ve denizden komşu oldukları ülkeleri yakalamaları zor olmamakla birlikte bol bol saha içi şansa ihtiyaçları olduğu kesin. Onlar yetiştirici düzeni kurdular ve sistem işler durumda, sıra meyvesini almakta!