2019-2020 Sezon Özeti

Beşiktaş, hem ekonomik hem idari hem de sportif anlamda çeşitli dalgalanmalar yaşadığı bir sezonu geride bıraktı. 2018/19 sezonunu bitirdiği gün ile bugünü arasında ciddi fark olan ve son 15 ay içinde hem saha içinde hem de saha dışında sarsıcı olaylar atlatan Beşiktaş, bu süreçte adeta köklü bir dönüşüm geçirdi. Mayıs 2019’da 4 yıllık hocası Şenol Güneş’i milli takıma gönderen ve 4 yıllık oyun ezberini ve alışkanlıklarını, Başakşehir’de yaptıklarıyla takdir toplayan Abdullah Avcı’nın gelişiyle bir anda değiştirmesi beklenen takım, bu talebe birkaç maç haricinde pek yanıt veremedi ve büyük umutlarla başlayan Beşiktaş-Abdullah Avcı birlikteliği hayal kırıklığıyla sonuçlandı.

Türk futbolunun son 5 yılının en sistemli takımının yaratıcısının, zaten son 1-1.5 yıldır belli düzeyde bir kaosun hakim olduğu ve bir düzen takımı olmaktan bir hayli uzakta olan Beşiktaş’tan, arkasında hiçbir miras bırakmayarak ve geldiği günden daha da kötü bir tablo bırakarak gidiyor oluşu, yerine gelecek yeni teknik direktörün bu süreci yönetmekte ve enkazı toparlamakta işinin ne kadar zor olduğuyla ilgili gerçekleri herkesin gözü önüne seriyor ve taraftar da geleceğe umutla bakma imkanı bulamıyordu.

Takımın ve camianın üzerindeki bu kara bulutları dağıtan, negatif atmosferi değiştiren isim ise bilindiği üzere Sergen Yalçın oldu. Sergen Yalçın, bir süredir Süper Lig’de farklı takımlarda görev alarak tecrübelenen ve zaman zaman başarılı kesitler de sunan bir teknik adamdı ve Beşiktaş’la er ya da geç bir gün yollarının kesişeceği çok barizdi fakat bu doğru zaman mıydı, Yalçın bu ağır yükün altından kalkabilecek kapasitede miydi bunlar tartışılabilirdi ancak sırf onun ismi ve karizması bile o hakim olumsuz havayı ortadan kaldırmaya yetti. Bunun en büyük kanıtı da Vodafone Park’ta 22.000 taraftarın önünde gerçekleşen ve adeta bir yıldız oyuncu transferini andıran imza töreniydi.

Sergen Yalçın’ın imza töreninde 22.000 taraftar vardı.

Sergen Yalçın’ın göreve gelişiyle bir yandan gururlu, bir yandan da heyecanlı bir şekilde umudunu tazeleyen Beşiktaş camiasının, öz evladı yönetiminde takımın aldığı başarılı sonuçlarla göğsü daha da kabardı ve nihayetinde son hafta üçüncülük koltuğuna oturulması ve Trabzonspor’un da cezasıyla birlikte Şampiyonlar Ligi Elemesi bileti alınması, çok zor bir sezon geçiren ve bir noktada takımdan ümidini neredeyse tamamen kesen Beşiktaş taraftarının çizebileceği en pembe tabloydu belki de. Yine de Beşiktaş’ın tüm bu olumlu sezon sonu tablosuna rağmen yeni sezona hazırlık noktasında herkesin bildiği gibi işi oldukça zordu.

Artık sağır sultanın bile duyduğu üzere çoğu Türk kulübü gibi Beşiktaş da ekonomik olarak zor bir dönemden geçiyor ve harcamaları azaltmak için takım bütçesini düşürmek zorunda. Hatta bunun için birinci ağızdan somut rakamlar da dillendirilmiş durumda. Hem başkan Ahmet Nur Çebi hem de teknik direktör Sergen Yalçın, artık sahip olabilecekleri maksimum harcama limitlerini 30-35 milyon € olarak belirtip planlarını buna göre yapmak zorunda olduklarına dair sezon bitiminde camiayı hazırlamışlardı. Durum böyle olunca eksikleri doğru teşhis edip tedavi için doğru bir reçete hazırlamak birkaç kat daha önemli hale gelmiş durumda. Biz de bu teşhisleri koymak ve Beşiktaş’a yeni sezon için reçeteye uygun transfer önerilerinde bulunmak için bu yazıyı hazırladık.

 

Saha İçi Analizi

Bu reçeteyi hazırlayabilmek ve teşhisleri koyabilmek için Beşiktaş’ın geçen sezonki oyun yapısına bir göz atmak gerekir. Beşiktaş’ta Bilic dönemiyle birlikte başlayan ve Şenol Güneş’in ilk sezonuyla birlikte en üst seviyeye çıkan, pas oyunu temelli bir anlayışla topa sahip olmaya ve oyunu rakip yarı alanda oynamaya yönelik mantalite, kağıt üstünde Abdullah Avcı’nın istekleriyle uyuşuyor gibiydi fakat Beşiktaş takımı, Avcı öncesi dönemde -saha içinde düzensizlik ve anarşinin hakim olduğu son 1 sezon hariç- bu anlayışı yüksek tempoda uygulayabiliyor ve topu ileri taşırken daha direkt bir profil çiziyordu. Avcı döneminde ise takımın topa sahip olma oranları ve pas sayıları yine yüksekti lakin bu paslar genelde yan pas niteliğinde olup topun ileri taşınmasına fayda sağlamıyor ve bunun sonucunda da hücumda üretkenlikte sıkıntı yaşanıyor, takım 10 kişi kalmış rakiplerine karşı bile hücumda alternatif üretmekte zorlanıyordu. Bu nicelikte tam nitelikte eksik topa sahip olma oyunundaki sorunları aşmak için Avcı’nın ilk aylarda kendi uygulamalarından taviz vermekten kaçınarak muhafazakar bir yol izlemesi, sonrasında yaptığı değişikliklerle bir kıpırdanma yaşansa da kötü bir devre arası dönemi geçirilmesi ve belki de bazı maçlar içerisinde yaşanan şanssızlıklar, kredisini tamamen sıfırlayarak sonunu hazırlamıştı.

Sergen Yalçın, gelişiyle birlikte camiayı birleştirmesi ve kenetlemesiyle saha dışındaki fikir ayrılıklarını çözmüştü ve belki de bu, işlerin yoluna koyulmasındaki en önemli kilometre taşıydı fakat Yalçın’ın saha içinde de ciddi dokunuşları oldu ve bu dokunuşlar tabelaya da yansıdı. Transferleri yapmadığı, kadroyu oluşturmadığı ve bir nevi emanetçi olarak geldiği bir takımda aslında eli kolu biraz da bağlıydı Sergen Hoca’nın ve ondan ilk aşamada beklenen şey, daha yeni sarsıcı tufan atlatmış gemiyi sorunsuz bir şekilde limana yanaştırmasıydı. Beşiktaş da buna yönelik olarak Sergen Yalçın’ın gelişiyle birlikte her hafta düzenli bir şekilde sergilenen tek bir oyun anlayışından ziyade o günün ihtiyaçlarına göre oyun yapılarıyla sahaya çıktı ve bu pragmatizmin meyvelerini büyük ölçüde topladı. Beşiktaş yeri geldiğinde önde bastı ve oyunu rakip sahaya yıktı (rakip ceza sahasından tam 24 şutun çekildiği Trabzonspor maçı), yeri geldiğinde geriye çekilip daha kontrollü oynayarak rakip savunma arkasındaki boşlukları kovaladı (çok önemli hücum oyuncularının eksik olduğu Yeni Malatyaspor maçı), yeri geldiğindeyse tamamen savunma mentalitesi gösterip takımı hayli geriye çekti ve zaman zaman altılı bir savunma hattı kurarak geride boş alan bırakmamaya gayret etti (son 7 maçının 6’sını kazanmış olan Galatasaray’a karşı oynanan maç).

Sergen Yalçın’ın bir başka dokunuşu ilk 11 kağıdına yapıldı diyebiliriz. Şöyle ki, mevcut sorunlara çözüm arayışında olan Abdullah Avcı, ilk 11’de farklı isimlere yönelip sahaya çıkan oyuncu isimlerinde oynamalar yapıyordu ancak Yalçın döneminde özellikle ilk 7 maçın tamamında korunan Vida-Ruiz tandem ikilisi, orta sahada Atiba-Elneny ikilisi ve sol kanattaki Caner-Nkoudou ikilisinin yanında sağlıklı bir Burak Yılmaz’ın santrforda yerini almasıyla takımın omurgasının oturmasının ve oyuncuların birbirine uyumunun yakalanmasının ilk adımları atılmış oldu.

Oyuna bakacak olursak Sergen Yalçın’ın gelişiyle birlikte Beşiktaş’ın daha direkt bir oyun sergilediğini görebiliyoruz. Total pas sayısına bakıldığında Avcı dönemine göre bir azalma mevcut ancak rakip yarı alana, üçüncü bölgeye atılan pas sayısında da tam tersi şekilde bir artış var ve Beşiktaş bu sayede rakip yarı alana daha kolay yerleşmeye başladı. Özellikle ilk maçlarıyla birlikte net bir biçimde görmeye başladığımız hızlı bir ön alan baskısı yapan Yalçın yönetimindeki Beşiktaş, topa sahipken ise haliyle karşısında geriye çekilen takımlar buluyordu ve bu anlarda Beşiktaş’ın aldığı şekil 3-4-3 idi. Burada Elneny stoper ikilisinin arasına giriyor, bekler ileri çıkıyor, kanat oyuncuları da santrforu destekler biçimde içe yöneliyorlardı.

Hücumda opsiyonları arttıran ve Atiba gibi defansif özellikleriyle daha çok bildiğimiz bir oyuncuyu Burak’ın ardından takımın en hücumcu oyuncusu haline getiren bu anlayış sayesinde Beşiktaş, rakip kaleye çok daha kolay gidebildi ve rakip yarı alanda daha çok üreterek rakip ceza sahasında topla daha fazla buluştu. Sergen Yalçın göreve geldikten sonraki dönemde Beşiktaş’ın 454 kez ile rakip ceza sahasında en çok topla buluşan ve 81 ile en çok isabetli şut çeken takım olmasının (Opta) karşılığı da maç başına toplanan 2,13 puan oldu.

 

Gelecek Sezon Beklentileri

Belirttiğim üzere Sergen Yalçın’ın bugüne kadarki Beşiktaş macerasında pragmatist ve gemiyi limana yanaştırmaya yönelik günü kurtaran politikaları oldu. Sahaya taktiksel yenilikler getirmektense “oyuncunun halinden anlaması” ve adam yönetimindeki başarısı sayesinde Yalçın, kendisinden beklenen ilk görevi başarıyla yerine getirdi. Yeni sezonla birlikte ise Beşiktaş bir oyun anlayışı benimsemek, bir kimlik kazanmak zorunda kalacaktır ve Beşiktaş’ın bu hafta PAOK ile oynayacağı Şampiyonlar Ligi 2. Ön Eleme Turu maçı bu kimliğe dair bize en net ipuçlarını veren şey olacaktır.

Bu noktada, elindeki malzemeye göre bir ürün çıkarma ve oyuncudan maksimum verimi alma konusunda başarılı bir isim olan Yalçın’ın takıma kazandırmak istediği mentaliteyi belirleyen ana unsur ise günün sonunda elindeki oyuncu kadrosu olacaktır. Tabi ki de hocanın aklında düşünceler vardır, bir taktiksel anlayış vardır ancak Sergen Yalçın taktiksel kalıplardan ziyade oyuncu kalitesine inanan ve anca kaliteli bir oyuncu kadrosuyla iyi işler çıkartılabileceğini düşünen bir teknik adam. Bunu şimdiye kadarki demeçlerinden anlayabiliyoruz. Yine de Beşiktaş’ın, Sergen Yalçın göreve geldikten sonra yukarıda verdiğimiz RCS (Rakip Ceza Sahasında) topla buluşma ve isabetli şut sayılarının yanında Süper Lig’de %61,2 ile topla en fazla oynayan takım olması, oluşturulacak oyun şablonuyla ilgili birtakım ipuçları vermekten geri kalmıyor. Biz de hem pozisyonel anlamda mevcut sayıları düşünerek hem de bu muhtemel oyun anlayışını öngörerek çeşitli mevkiler için Beşiktaş’a oyuncu önerilerinde bulunmak istiyorum.

 

Öneriler

Hocanın açıklamalarından anlıyoruz ki Ersin’in birinci tercih olarak belirlendiği ve onu hem yedekleyebilecek hem yeri geldiğinde formayı alabilecek hem de onun gelişimine katkıda bulunması beklenecek bir yerli kaleci transferinin düşünüldüğü bir kaleci rotasyonu planlanıyor. Bu anlamda aylardır belirli isimler konuşulsa da hala somut bir adım atılabilmiş değil ve biz de bu alandaki tercih, kuvvetle muhtemel ligimizde yakından tanınan yerli kalecilerden biri olacağı için bir öneri sunmadık.

Rıdvan’ın belirli bir potansiyel göstererek yedek oyuncu olabileceğini kanıtladığı ve N’Sakala’nın transfer edildiği sol bek rotasyonu için de bir isim düşünülmediği açık.

Stoper mevkisinde takımdan ayrılan Victor Ruiz’in boşluğu Welinton’la doldurulmuş durumda. Welinton ne kadar uygun bir oyuncudur bu ayrı bir tartışma konusu ancak Isimat-Mirin’in de kiradan geri döndüğü düşünüldüğünde bu isimler haricinde mevcut rotasyonu oluşturan Vida, Roco ve Necip arasından ayrılan olmadığı sürece Beşiktaş’ın bu mevkide sayısal olarak bir eksikliği bulunmamakta. O sebeple bu mevki için de öneri sunmuyorum. Yine de sözleşmesinin feshedileceği konuşulan Roco’nun veya maaş yükünden kurtulunmak istenen Vida’nın takımdan ayrılması durumunda bu mevkiye geride bırakılan boşlukları kapatabilecek, hızlı ve atletik bir stoper transferi gerektiğini düşünüyorum.

Belirli bir minimumda tuttuğu performansını özverili bir şekilde sahaya koyan Gökhan Gönül’ün ayrıldığı, Douglas’ın yok hükmünde sayıldığı ve her ne kadar Dorukhan kullanılabilecek ve zaman zaman da Lens devşirilebilecek olsa da kadro derinliği anlamında belki de takımın en sorunlu mevkisi olan sağ bek için Beşiktaş’ın en az bir transfer yapması gerektiği biliniyor ve bu alanda çalışmaların olduğu da basına yansıyor. Bu noktada benim ilk önerim ise 2021’de sözleşmesi biten ve 1 milyon euro’nun altında bir değere bonservis bedeli karşılanabilecek olan ve bir süredir vadettiği potansiyelle çoğu insanın bildiği ancak bir türlü o sıçramayı gerçekleştiremediği için belki de unuttuğu Felix Passlack olur.

Felix Passlack

Zaten bir türlü gerekli seviyeyi karşılayamadığı Dortmund’da Thomas Meunier ve Mateu Morey gibi isimlerin de gelişiyle hiç şansı kalmayan oyuncu, bir süredir çeşitli kiralık maceralar yaşasa da en istikrarlı performansı geçen sezon Fortuna Sittard formasıyla verdi ve acaba yükselişi başladı mı düşüncesi doğurdu. Sağ koridorun tamamında oynayabilen ve gerektiğinde sol bekte de oynatılabilecek bir isim olan Passlack’ın takıma dahil olması, bekleri ileri çıkaran ve onların üzerinden hücum aksiyonları yaratabilecek veya sonlandırabilecek bir oyun anlayışında takımı güçlendirecektir. Fiziksel anlamda sorunlu bir oyuncu olmasa da özellikle hava hakimiyeti zayıf olan ve savunma tarafında aksayabilen bu oyuncunun transferi, makul bedellerle oynanabilecek bir kumar niteliğinde olacak ancak başarılı olması halinde Beşiktaş bu işten büyük kazanımlar elde edebilecektir.

Mohamed Elneny, Beşiktaş’ın geçen sezonun sonunda sahaya koyduğu, prese rakibin birinci bölgesinde başlayan ve savunmayı öne çıkartan oyun anlayışındaki sigortasıydı. Top Beşiktaş’tayken ise rakip önde bastığında akıllı ve sakin oyunuyla takımı rahatlatan, geriye çekildiğinde ise stoperlerin arasına girerek beklerin hücuma katılmasını sağlayan, onların bir nevi “arkasını toplayarak” güven veren bir isimdi ve bu şekilde dolaylı yoldan ileride boşlukların bulunmasına ve opsiyonların arttırılmasına da katkı sağlayan bir oyuncuydu. Beşiktaş’ın önümüzdeki sezon benimseyeceği anlayışta böyle bir role ihtiyaç olacak mı bunu oynanan maçlar gösterecek. Mensah’ın transfer edildiği, Necip’in senelerdir bir alternatif oluşturduğu, Oğuzhan’ın “Erasmus”tan, Dorukhan’ın ise sakatlıktan döndüğü, Ljajic’in artık ciddi bir etki göstermesinin gerektiği ve Atiba’nın efsanevi istikrarlı performansını sürdürmesinin beklendiği orta saha rotasyonuna hem ilk 11 beklentisi hem de maliyet açısından Elneny ayarında bir oyuncunun eklenmesi zor görünebilir. Lakin savunmasıyla ön plana çıkan ve hücumdakilerin arkasını toplayarak geride oluşacak boşlukları kapatabilecek 6 numara profilinde bir oyuncu, hocanın elini ciddi anlamda rahatlatacaktır. Buna yönelik olarak belirli bir ölçüde geçen sezonki Elneny rolünü üstlenebilecek ve hem kulübede bekleyip yeri geldiğinde de oynayabilecek hem de kadroya kiralık katılarak maliyet açısından uygun bir oyuncu olacak olan Jean-Eudes Aholou’nun takıma dahil edilmesi düşünülebilir.

Jean-Eudes Aholou

Monaco ile sözleşmesi bulunan oyuncu, şu an takımın yeni teknik direktörü Niko Kovac’ın öncelikle bir görmek istediği isimlerden fakat takımdan kiralık olarak ayrılabilecek bir isim. Profil olarak Elneny’e benzeyen, kısa ve basit paslarla oynamasına rağmen dribblingle topu ileri taşıyabilen oyuncu, bunu yapacak teknik kapasiteyi haiz.

Beşiktaş’ın geçen sezon eksikliğini belki de en fazla hissettiği alan ve Abdullah Avcı’nın sonunu getiren konulardan biri hücum yükünü ve tabela katkısını çok az sayıda oyuncunun yüklenmiş olmasıydı ve bu eksikliğin oluşmasındaki en büyük aktörler de hücumda yeterince üretemeyerek sınırlı tabela katkısında kalan kanat oyuncularıydı. Kanat oyuncularının Diaby hariç hepsi birer çizgi oyuncusu profiline sahipti ve ceza sahası girişlerini yapan isimler değillerdi. Bu noktada skor üretebilen bir kanat oyuncusunun varlığı Beşiktaş’ı hücumda rahatlatacaktır. Abdoulay Diaby’nin kira süresinin sona erdiği düşünülürse eldeki Nkoudou, Lens ve Boyd isimlerinden sağ kanat rotasyonunu oluşturması beklenen Lens ve Boyd’dan biri takımdan ayrılmadığı sürece sağ kanat için manevra imkanı kısıtlı ancak sol kanat için hem tanımladığımız profile uygun hem de Nkoduou ile forma yarışına girebilecek potansiyelli bir oyuncunun varlığı geçen sezonki sıkıntıların yaşanmamasında bir nebze olsun etkili olacaktır. Benim bu noktada önerim Nicolas de Preville olur.

Nicolas De Preville

Gelecek sezon takımıyla sözleşmesi sona eren ve uzatılması düşünülmeyen oyuncu, zaman zaman santrforda oynatılsa da skorerliği bu pozisyon için yetersiz kaldı. Sol kanatta oynadığı zaman yapmayı sevdiği ceza sahası girişleriyle ve savunma arkası koşularıyla gol bölgelerinde Beşiktaş’ın mevcut kanat rotasyonundaki oyunculara göre daha fazla dolanan oyuncu, hem akan oyundan hem de duran toplardan skor üretebilen bir isim.

Forvet hattına geldiğimizde Burak Yılmaz, formasını giydiği takım için bir santrfordan fazlasını ifade eden ve hücumun tamamına liderlik ederek takımın çehresini ve maçın gidişatını bir anda değiştirebilecek kapasitede bir oyuncu. Yani elinizde Burak Yılmaz varsa hücum planınız olmasa veya sahip olduğunuz planı sahada uygulayamıyor olsanız bile Burak bir şekilde skor bulacak ve o günü kurtaracaktır. Saha içindeki bu etkisinin yanında saha dışında da lider karakterli olan ve takım hiyerarşisinde en tepede bulunan bir değerin kaybedilmesi Beşiktaş’ta önümüzdeki sezon için büyük bir eksiklik ve kolay doldurulabilecek bir boşluk değil. Hem hücumda bu etkiyi yapacak, bazen olmazı olduracak hem de takım hiyerarşisinde yukarılara oynayacak bir oyuncunun Beşiktaş’ın karşılayabileceği maliyetlerde getirilmesi mümkün gözükmüyor. Bizim bu noktada tavsiyemiz takımın hücumunu sırtlamasa bile uygun hücum düzeninde çift haneli sayılara çıkabilecek bir isme yönelinmesi olur. Bu anlamda önerim Tino Kadewere ismi olur ancak her ne kadar oyuncu bugüne kadarki kariyerinde bazen şapkadan tavşan çıkarabilen bir hücum lideri olsa da bazen giyilen gömlek birkaç beden büyük kalabiliyor, bunun örneklerini ülkemizde daha önce gördük.

Tino Kadewere

Bu yüzden Beşiktaş’ın net bir hücum planına ihtiyacı olduğunu söyleyebiliriz ancak Tino Kadewere, hem rakip kaleyi abluka altına almış ve baskın oynayan bir doğru noktalarda pozisyon alarak sonuca gidebilecek hem de hücuma hızlı çıkışlarda ve daha direkt oyunlarda katkı verecektir. Lyon, oyuncu için ciddi bir bonservis ödedi ancak Lyon’un mevcut hücum oyuncusu rotasyonunda kendine düzenli şans bulması çok zor görünüyor, bu sayede kiralama yoluna gidilebilecek ve oyuncunun makul maaş beklentileri rahatlıkla arşılanabilecektir.

 

 

Beşiktaş’ın PAOK karşısına çıkması muhtemel 11’i.

Önerilerin gerçekleştiği varsayıldığında Beşiktaş’ın muhtemel ideal 11’i.